Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.
- The common language of many Asians is English.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Politik dünyada pek çok düşmanı var.
- He has many enemies in the political world.
Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
- Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
Takuboku'nun şiirlerini bir çoğunu ezbere öğrendim.
- I learned many of Takuboku's poems by heart.
O bir yığın dil konuşmaz.
- She does not speak many languages.
Gemide bir yığın fare var.
- There are many rats on the ship.
Bu konuda bir hayli kitap var.
- There are many books on this subject.
Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
- There are many rare fish at the aquarium.
Bu kabilenin atasal ayinlerinin çoğu zamanla kaybedilmiştir.
- Many of the ancestral rites of this tribe have been lost over time.
Birçoğu sömürgeciliğin egemenliği altında uzun bir süre baskı ve sefaletten çekmiştir.
- Many have suffered oppression and misery for a long period of time under the rule of colonialism.
Birçoğumuz yorgunduk.
- Many of us were tired.
Kaç tane çocuğun var?
- How many kids do you have?
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
Tom adlı kaç tane çocuk, sizin sınıfınızdadır?
- How many kids named Tom are in your class?
Tom adlı kaç kişiyi tanıyorsun?
- How many people do you know named Tom?
Birçok köpek sahipleri köpeklerini sadece günde bir kez beslerler.
- Many dog owners only feed their dogs once a day.
Köpeklerin çoğu yaşıyor.
- Many of the dogs are alive.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
O harcadığından daha fazla para kazanıyor.
- She earns more than she spends.
Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
- Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
Kendime en çok ihtiyacım olduğunda neredeydim?
- Where was I when I needed myself most?
Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
- I'd like to stay one more night. Is that possible?
John Bill'den daha zeki.
- John is more intelligent than Bill.
Tom bana çok kez yalan söyledi bu yüzden ona artık güvenmiyorum.
- Tom has lied to me too many times, so I don't trust him anymore.
O pek çok kez Avrupa'da bulundu.
- He has been to Europe many times.
İyi bir yazar metnini pek çok defa yeniden şekillendirip geliştirebilir.
- A good writer can reshape and improve his text many times.
Onu pek çok defa uyardım ama o, konuşmayı kesmeyecek.
- I warned him many times, but he won't stop talking.
Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
Birçok kere İtalya'da bulundum.
- I've been to Italy many times.
Many a man died in that battle.
many of which,like cellobiose, lactose, maltose, and sucrose.
Ben birçok kez seyahat ettim.
- I have traveled many times.
Birçok kez okuyuncaya kadar şiiri kavrayamazsın.
- You can not appreciate the poem until you have read it many times.
Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
- Most Japanese drink water from the tap.
Çoğu çocuk okuldan nefret eder.
- Most children hate school.
Pek çok genç İtalyan kızı zamanlarını ne yaparak geçiriyor?
- What do most young Italian girls spend their time doing?
Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- Most snakes on this island are harmless.
Kaç tane çocuğun var?
- How many kids do you have?
Kaç tane çocuğun var?
- How many children do you have?
Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
- I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
Bu kadar çok dost yüzler görmekten mutluyum.
- I'm happy to see so many friendly faces.
Ben biraz daha kahve istiyorum.
- I'd like some more coffee.
Lütfen biraz daha kahve ilave et.
- Please add more coffee.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than him.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Time is more precious than anything else.
İyi sağlık başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.
- Good health is more valuable than anything else.
Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
- All I wanted was a little more attention.
Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
- You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
Daha fazla insanın yaptıkları şeylerden daha ziyade söyledikleri şeylerden başı belaya girer.
- More people get into trouble for things they say rather than for what they do.
Doktor kırık parmağından ziyade Tom'un ayak bileği hakkında daha endişeli olduğunu söyledi.
- The doctor said he was more concerned about Tom's ankle than his broken finger.
300,000'den daha fazla kişi Kanada Günü törenine katılmak için yağmur ve soğuğa göğüs gerdiler.
- More than 30,000 people braved the rain and cold to attend the Canada Day parade.
Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
- Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
Ben onu diğer çocukların herhangi birinden daha çok seviyorum.
- I love him more than any of the other boys.
Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.
- In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker.
Mary annesine daha sık yardım edeceğine söz verdi.
- Mary promised her mother that she would help her more often.
Büyükannem bir motosiklet sürebilir, ve dahası bir bisikleti de.
- My grandmother can ride a motorcycle, and what's more, a bicycle.
Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
- My grandmother gave me more than I wanted.
Burada devam eden göründüğünden daha fazlası var.
- There's more going on here than meets the eye.
Volvo yeni bir projeye başlıyor. Devamını oku.
- Volvo is starting a new project Read more.
Birçoğu okuyamıyordu ya da yazamıyordu.
- Most were unable to read or write.
Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
- There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
- Football is the most known sport in the world.
Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
- Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
Bugün pek çok okul kapalı.
- Most schools are closed today.
Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
- We eat more processed food than natural food.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee much more than tea.
İstediğin kadar çok al.
- Take as many as you want.
Sana istediğin kadar çok sayıda vereceğim.
- I'll give you as many as you like.
Çoğu takımyıldızı adlarını verdikleri yaratıklara ve karakterlere benzemez.
- Most constellations don't really resemble the creatures or characters they are named after.
O, son derece nazik bir komşudur.
- She is a most gracious neighbor.
Bazı insanlar bu ülkede çok fazla avukat olduğunu düşünüyorlar.
- Some people think that there are way too many lawyers in this country.
Konserde çok fazla kişi vardı.
- There were too many people at the concert.
Tom'un ekleyecek daha fazla şeyi yoktu.
- Tom had nothing more to add.
Aç gözlü insanlar her zaman daha fazla şey ister.
- Greedy people always want more stuff.
O, üç tane yedi ve yine aynı sayıda yiyebileceğini söyledi.
- He ate three and said he could eat as many again.
Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
- You should read as many books as you can.
Lucy benim sahip olduğum kadar çok sayıda arkadaşa sahip.
- Lucy has as many friends as I do.
Ne kadar uğraşırsan uğraş, bir gün içinde beş roman gibi çok sayıda kitap okuyamayacaksın.
- Try as you may, you will not be able to read as many as five novels in a day.
Birçok durumda, onu yapmak imkansız.
- In many cases, doing that is impossible.
Evde çalışmanın birçok yararından biri esnekliktir.
- Flexibility is one of the many advantages of working from home.
Birçok akarsu üzerinde köprü inşa etmek zorundaydılar.
- They had to build bridges over the many streams.
Daha fazla bir şey var mı?
- Is there something more?
İçecek daha fazla bir şey yok.
- There's nothing more to drink.
Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
- Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
Bunu az çok anlıyorum.
- I understand it more or less.
Onun en fazla 100 doları var.
- He has at most 100 dollars.
Beşimizin arasında, en fazla dil konuşabilen kişi kesinlikle odur.
- Among the five of us, he's surely the one who can speak the most languages.
Many are called, but few are chosen.
A great many do not understand this.
There are many different ways to define a word.
The three girl friends were seated on the rocks, enjoying the evening scene and the air which was fresh but not too chilly. Many a time and oft were they wont to come there to that favourite nook to have a cosy chat beside the sparkling waves and discuss matters feminine.
Many happy returns of ye day to us my Dr Love.
Leaning back in the cab, this amateur bloodhound carolled away like a lark while I meditated upon the many-sidedness of the human mind.
He said he liked you. At least, not in so many words, but that was the idea.
There's more caffeine in my coffee than in the coffee you get in most places.
There are more ways to do this than I can count.
When it comes to parties, the more, the merrier.
The most I can offer for the house is $150,000.
This is a most unusual specimen.
Most want the best for their children.
I am honored and humbled to stand here, where so many of America's leaders have come before me, and so many will follow.
But the fact of the matter is, there's only so many people we can take, it's time to take Canada over there.
I saw three plays in as many days.
The majority of them are decent people.
- Most of them are decent people.
Don't let us stop you.
- Biz size mâni olmayalım.
Don't let that stop you.
- Bu size mâni olmasın.
... All: AND MANY MORE... ...
... There are so many doctors and patients that have the sort of ...