mantıksız

listen to the pronunciation of mantıksız
التركية - الإنجليزية
unreasonable

Do you think I'm being unreasonable? - Mantıksız olduğumu düşünüyor musunuz?

Tom is being unreasonable. - Tom mantıksız oluyor.

illogical

I find your arguments illogical. - Ben senin argümanlarını mantıksız buluyorum.

Everyone is illogical, except me. I know this because I am the only intelligent person in the world. - Ben hariç herkes mantıksızdır. Bunu biliyorum, çünkü ben dünyadaki tek akıllı insanım.

irrational

He's stupid and irrational. - O aptal ve mantıksız.

You're being irrational. - Sen mantıksız davranıyorsun.

unconscionable
inconsequent
insensate
inadvisable
injudicious
impractical
illegitimate
preposterous

His story is too preposterous to be a lie. - Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.

Tom's story is preposterous. - Tom'un hikayesi mantıksız.

senseless

The sculptor said the work represented a window to the sky, but to me it looked like a senseless twisted piece of metal. - Heykeltraş işin gökyüzüne açılan bir pencereyi temsil ettiğini söyledi, ama bana mantıksız eğri böğrü bir metal parçası gibi göründü.

absurd

It's absurd of you to do that. - Onu yapman mantıksız.

unreasoning
unconscientious
opaque
wacky
implausible
inconsequential
illogical, unreasonable, irrational, nonsensical, inconsequent, impractical, preposterous
imprudent
(deyim) strictly for the birds
extravagant
unwise

I think that would be very unwise. - Çok mantıksız olacağını düşünüyorum.

I felt that the plan was unwise. - Planın mantıksız olduğunu hissettim.

half-baked
nonsensical
gratuitous
vacuous
past all reason
unadvised
ill-advised
fallacious
beyond all reason
wanton
without rhyme or reason
unreasoned
brute
mantık
logic

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

Logic is obviously your strong point. - Mantık açıkça senin güçlü noktandır.

mantık
{i} reason

Try and come up with a more reasonable excuse next time. - Bir dahaki sefere daha mantıklı bir gerekçe bulmayı dene.

She allowed that my offer was reasonable. - O, benim önerimin mantıklı olduğunu kabul etti.

mantık
rationale
mantık
rhyme or reason
mantık
logics
mantık
dialectic
mantık
reasoning
mantık
rationality
mantık
logic; reason, sense
mantık
reason, sense, good judgment
التركية - التركية
Mantığa, akla aykırı olan: "Şuuru yerinde bir adam için bu sevinç mantıksız ve çirkindir."- R. H. Karay
Mantığa, akla aykırı olan
Mantığa uygun davranmayan
esemesiz
MANTIK
(Osmanlı Dönemi) (İntak. dan) Konuşturan, söyleten
MANTIK
(Osmanlı Dönemi) Akıl, nutuk, söz
MANTIK
(Osmanlı Dönemi) Doğru muhakeme ve doğru düşünceyi öğreten ilim. Akıl kaidesi
Mantık
eseme
Mantık
lojik
mantık
Doğru düşünmenin yolu ve yöntemi
mantık
Doğru düşünme sanatı ve bilimi: "Akılla, mantıkla açıklanmayacak durumlar vardır dünyada."- N. Cumalı
mantık
Doğru düşünmenin yolu ve yöntemi: "Ali Rıza bey gerçi bir vakit bu mantığa kulak vermiyor göründü."- R. N. Güntekin
mantık
Doğru düşünme sanatı ve bilimi
mantık
Düşüncenin ve düşüncenin varlık biçimlerinin, ögelerinin, türlerinin, olanaklarının, yasalarının ve düşünce bağlamlarının bilimi
mantıksız
المفضلات