malları

listen to the pronunciation of malları
التركية - الإنجليزية
goods
plural form of good
That which is produced, then traded, bought or sold, then finally consumed
{n} furniture, wares, merchandize, moveables
A physical object for sale
- any plant, machinery, equipment, appliance, implement or tool, any component, or anything fitted, connected or adjunct to the main item of plant Any other item such as safety equipment, books, food and beverages and furniture
Items of value that are tangible (capable of being seen or touched)
                                     Material objects that people use to satisfy their wants
See Good, n
National Classification of Goods and Services
Physical, tangible products BACK TO TOP
articles of commerce
Products identified by a trademark
Anything that anyone wants All options or alternatives are goods
Goods are things that are made to be sold. Money can be exchanged for goods or services. a wide range of consumer goods
finance, plural of good
Under UCITA, all things that are movable at the time relevant to the computer information transaction
Tangible products for sale that can be held or touched
has the meaning assigned to it in clause (7) of section 2 of the Sale of Goods Act, 1930 (3 of 1930)
Your goods are the things that you own and that can be moved. All his worldly goods were packed into a neat checked carrier bag You can give your unwanted goods to charity. consumer goods producer goods intermediate goods capital goods
mal
goods

Import goods are subject to high taxes. - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.

These goods are free of duty. - Bu mallar için gümrük vergisi yok.

malları saymak
take stock
mal
commodity

Salt was a rare and costly commodity in ancient times. - Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.

mal
{i} merchandise

We see that the real world is becoming a world of merchandise. - Biz gerçek dünyanın malların bir dünyası olduğunu görüyoruz.

Should we send back the wrong merchandise? - Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?

mal
property, possession, assets; effects; wealth, riches; goods, commodity, merchandise; cattle, livestock; hash, heroin" " esrar; loose woman, slag; cock, prick
mal
asset

He has over a million dollars in assets. - Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.

Layla's assets were frozen. - Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.

mal
possessions

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

mal
chose
mal
property

Slaves were considered property. - Köleler mal olarak kabul edildi.

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

mal
ware
mal
holding

Tom was holding a small box of stuff. - Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.

mal
cattle; horses; water buffaloes
mal
(Konuşma Dili) scoundrel, bastard: Onun ne mal olduğunu şimdi anladım. I now see what a bastard he really is
mal
riches, wealth; assets
mal
slang goods, stuff (used for legally prohibited goods)
mal
a herd of cattle, horses, or water buffaloes
mal
(Hukuk) goods, property, commodity
mal
slang pretty woman, nice piece of merchandise
mal
slang money, dough
mal
property, possession
mal
invisible
mal
prick
mal
estate

He lives on his country estate. - O, malikhanesinde yaşar.

He settled part of his estate on his son Robert. - Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.

mal
hereditament
depo malları
stock
mal
(Kanun) freehold
mal
slag
mal
good

People had more money to spend on new goods. - İnsanların yeni mallara harcamak için daha fazla parası vardı.

Import goods are subject to high taxes. - İthalat malları yüksek vergilere tabidir.

mal
(Kanun) issue

Cost is a bigger issue. - Maliyet daha büyük bir konudur.

mal
(Ticaret) article

These articles are all exempt from duty. - Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.

mal
paper

Paper, glass and plastic are recyclable materials. - Kağıt, cam ve plastik geri dönüştürülebilir malzemelerdir.

Ten paper plates cost one dollar. - On kağıt tabağın maliyeti bir dolar eder.

mal
hash
mal
emission
mal
effects
mal
cattle
mal
(Argo) heroin
mal
assets

He has over a million dollars in assets. - Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.

Layla's assets were frozen. - Leyla'nın mal varlıkları donduruldu.

mal
cock
mal
loose woman
üretim malları
(Ticaret) production goods
üretim malları
(Mekanik,Teknik) producer goods
üretim malları
capital goods
mal
goods, merchandise
mal
wares

He had to reduce the price of his wares. - O mallarının fiyatını düşürmek zorunda kaldı.

Every salesman sings the praises of his wares. - Her satıcı mallarından övgü ile bahseder.

mal
havings
mal
livestock
dayanıklı tüketim malları
Consumer durables
dayanıksız tüketim malları
Consumer non-durables
aile malları
(Ticaret) family property
aile malları
entailed property
amme malları
public property
batan geminin malları
waif
dayanıklı tüketim malları
durable consumer goods
dayanıklı tüketim malları
durable goods
dayanıklı tüketim malları
durables
dayanıksız tüketim malları
consumer nondurables
devlet malları
(Hukuk) state property
giffen malları
(Ticaret) giffen good
ihraç malları
exports, exported goods
ithal malları
(Ticaret) merchandise imports
ithal malları kısıtlama
(Ticaret) embargo on imports
mal
domain

Is that a public domain book? - O kamu malı bir kitap mı?

mal
{i} possession

Happiness isn't merely having many possessions. - Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.

Better to give up possessions than to live in discontent with others. - Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.

otonom ithal malları
(Ticaret) autonomous imports
sermaye malları
capital goods
tekstil malları
soft goods
tüketim malları
consumer goods
uluslar arası denizcilik tehlikeli malları (Birleşmiş Milletler (UN))
(Askeri) international maritime dangerous goods (UN)
yatırım malları
(Hukuk) capital goods
yerli malları
domestic goods
ücret malları
(Ticaret) wage goods
التركية - التركية

تعريف malları في التركية التركية القاموس.

mal
Orospu
mal
Esrar
mal
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü: "Boz atlar yağız değildi, artık; mallar erimiş, zayıflamıştı."- N. Araz
mal
Bayağı, aşağılık, kötü kimse
mal
Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, tüccar malı, emtia
mal
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü: "Mal vardı, mülk vardı
MAL
(Osmanlı Dönemi) Fık: Bir kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli, lüzumlu şey. Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi
MAL
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Süren, sürülen, sarılan, takılan" anlamlarıyla terkibler yapılmada kullanılır. (Meselâ: Pâymal: Ayak altında çiğnenen)
mal
At vardı, araba vardı."- Ö. Seyfettin
Mal
(Osmanlı Dönemi) SÜMR
mal
Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü
mal
Ticaret malı
mal
Bayağı, aşağılık, kötü kimse: "İyi bir mal olsa buraya gönderirler miydi?"- R. H. Karay
mal
Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaş hayvanların bütünü
الإنجليزية - التركية

تعريف malları في الإنجليزية التركية القاموس.

mal
(Tıp) Hastalık
malları
المفضلات