The landless flock to the cities seeking jobs.
The ball is that boy's prized possession.
- Top o çocuğun değerli mülküdür.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.
They lost their property.
- Onlar mülklerini kaybettiler.
You are not allowed here. This is private property.
- Buraya giremezsin. Bu özel bir mülkiyet.
Layla owned a huge estate in Texas.
- Leyla, Teksas'ta büyük bir mülke sahipti.
He succeeded to his estate.
- O, mülküne varis olarak sahip oldu.
Is that book in the public domain?
- O kitap kamu mülkiyetinde mi?
Tom bought a condominium near the lake.
- Tom göle yakın bir kat mülkiyeti aldı.
Did you know that he bought a condominium?
- Onun bir kat mülkiyeti aldığını biliyor muydun?