mükemmelleştirme

listen to the pronunciation of mükemmelleştirme
التركية - الإنجليزية
{i} perfection
The quality or state of being perfect or complete, so that nothing requisite is wanting; entire development; consummate culture, skill, or moral excellence; the highest attainable state or degree of excellence; maturity; as, perfection in an art, in a science, or in a system; perfection in form or degree; fruits in perfection
{n} a perfect state, excellence
If something is done to perfection, it is done so well that it could not be done any better. fresh fish, cooked to perfection
To perfection, in the highest degree of excellence; perfectly; as, to imitate a model to perfection
The Ancients have delivered unto us, that there are four ways or means, which discover whether one question or the thing demanded shall be accomplished yea or not
The perfection of something such as a skill, system, or product involves making it as good as it could possibly be. Madame Clicquot is credited with the perfection of this technique
To perfect
n An imaginary state of quality distinguished from the actual by an element known as excellence; an attribute of the critic The editor of an English magazine having received a letter pointing out the erroneous nature of his views and style, and signed "Perfection," promptly wrote at the foot of the letter: "I don't agree with you," and mailed it to Matthew Arnold
If you say that something is perfection, you mean that you think it is as good as it could possibly be. The house and garden were perfection
The process of considering a bill in which the bill is subject to amendments At the conclusion of this process, upon a favorable vote, a bill is order perfected and printed, which means that any amendments adopted are incorporated into the printed bill
The proper recording or filing of an instrument, thereby giving notice to the world
the act of making something perfect the state of being without a flaw or defect
A quality, endowment, or acquirement completely excellent; an ideal faultlessness; especially, the divine attribute of complete excellence
the state of being without a flaw or defect
Perfection is the quality of being as good as it is possible for something of a particular kind to be. Physical perfection in a human being is exceedingly rare
the act of making something perfect
{i} completion, wholeness; improvement, refinement
Perfection is a process and requires continual improvement
mükemmel
perfect

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

That word describes it perfectly. - O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor.

mükemmel
{s} excellent

His work was acceptable, but far from excellent. - Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.

She is excellent at making speeches. - O, konuşmalar yapmada mükemmeldir.

mükemmel
{s} splendid
mükemmel
wonderful

You danced wonderfully tonight. - Bu gece mükemmel dans ettin.

The appliance is wonderfully simple to operate. - Cihazı çalıştırmak mükemmelce basittir.

mükemmel
cool

Norwegian reggae is very cool. Simply excellent. - Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.

mükemmel
perfect, excellent, exquisite, glittering, superb, impeccable, faultless, prodigous, consummate, fabulous, terrific, smashing
mükemmel
accomplished
mükemmel
classy

I think it looks classy. - Sanırım bu mükemmel görünüyor.

mükemmel
dreamful
mükemmel
{s} elegant
mükemmel
{s} triumphant
mükemmel
{s} superb

It goes without saying that he is a superb pianist. - O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.

mükemmel
{s} solid

The American economy is in solid shape. - Amerikan ekonomisi mükemmel durumdadır.

mükemmel
banner
mükemmel
ducky
mükemmelleştirmek
perfect

He spent hours perfecting his air guitar skills. - Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.

mükemmel
complete
mükemmel
nice
mükemmel
slap-up
mükemmel
quintessential
mükemmel
spiffing
mükemmel
(Konuşma Dili) like a charm
mükemmel
(deyim) far out
mükemmel
(Argo) kickass
mükemmel
(Argo) corker
mükemmel
ripping
mükemmel
(Argo) beaut

She is a woman of great beauty. - O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.

The best part of beauty is that which no picture can express. - Güzelliğin en mükemmel tarafı, hiçbir resimle tarif edilememesidir.

mükemmel
gilt
mükemmel
first-class
mükemmel
brilliant

Tom's idea is brilliant. - Tom'un fikri mükemmel.

His invention is brilliant! - Onun buluşu mükemmel!

mükemmel
doozy
mükemmel
(Konuşma Dili) in the front rank
mükemmel
scrumptious
mükemmel
sketchiness
mükemmel
(deyim) in mint condition
mükemmel
(Konuşma Dili) bully for you
mükemmel
all round
mükemmel
noble
mükemmel
no mean
mükemmel
out of this world

Prices here are out of this world. - Burada fiyatlar mükemmeldir.

mükemmel
distinguished

I think you'd look distinguished with a beard. - Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.

mükemmel
parexcellence
mükemmel
divine
mükemmel
eximious
mükemmel
smooth

The telescope's mirror needs to be perfectly smooth. - Teleskobun aynasının mükemmel biçimde pürüzsüz olması gerek.

Her skin is perfectly smooth. - Onun cildi mükemmel bir şekilde yumuşak.

mükemmel
aureateaurated
mükemmel
point-device
mükemmel
(Argo) ripper
mükemmel
first-rate

It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer. - Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.

mükemmel
smashing
mükemmel
ideal

He's making it clear that he's an ideal husband. - O, mükemmel bir koca olduğunu açıklığa kavuşturuyor.

mükemmel
golden
mükemmel
(Argo) grouse
mükemmel
(Argo) keen
mükemmel
exquisite
mükemmel
slap up
mükemmel
immense
mükemmel
first

At first, he seemed like the perfect guy. - İlk başta mükemmel bir adam gibi görünüyordu.

It is no exaggeration to say that he is a first-rate writer. - Onun mükemmel bir yazar olduğunu söylemek abartı değildir.

mükemmel
masterly
mükemmel
sovereign
mükemmel
ethel
mükemmel
all-around
mükemmel
foolproof
mükemmel
(Konuşma Dili) like a dream
mükemmel
sharp
mükemmel
jolly good
mükemmel
unerring
mükemmel
distinguish

I think you'd look distinguished with a beard. - Bir sakalla mükemmel görüneceğini düşünüyorum.

mükemmel
sound

That sounds like an excellent idea. - Bu mükemmel bir fikir gibi görünüyor.

mükemmel
distingue
mükemmel
distinguishing
mükemmel
(Konuşma Dili) top hole
mükemmel
(Argo) ace
mükemmel
(deyim) a1
mükemmel
topping
mükemmel
spiffy
mükemmel
wondering
mükemmel
glorious
mükemmel
(Argo) pretty spiffy
mükemmel
{s} dandy
mükemmel
(Argo) rip snorter
mükemmel
{s} capital
mükemmelleştirmek
perfected
mükemmelleştirmek
bring to perfection
mükemmel
flawless

Tom speaks flawless Japanese. - Tom mükemmel Japonca konuşur.

mükemmel
ambrosial
mükemmel
splendent
mükemmel
beyond reproach
mükemmel
glittering
mükemmel
absolute

You're absolutely perfect, in every way. - Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.

mükemmel
wondrous
mükemmel
fabulous
mükemmel
spectacular
mükemmel
ultimate
mükemmel
impeccable

Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents. - Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.

Tom speaks impeccable English. - Tom mükemmel İngilizce konuşur.

mükemmel
terrific
mükemmel
gilt-edged
mükemmel
high-class
mükemmel
topnotch
mükemmel
above reproach
mükemmel
prodigious
mükemmel
immaculate
mükemmel
grand
mükemmel
bully
mükemmel
champion
mükemmel
classical
mükemmel
to a turn
mükemmel
all around
mükemmel
faultless
mükemmel
beyond praise
mükemmel
that takes the cake
mükemmel
the dandy
mükemmel
famous

We got along famously. - Biz mükemmel bir biçimde geçindik.

mükemmel
copybook
mükemmel
par excellence
mükemmel
fine

I feel perfectly fine. - Mükemmel iyi hissediyorum.

mükemmel
classic

Only a few students get perfect grades in Chinese Classics. - Çin Klasiklerinde sadece birkaç öğrenci mükemmel notlar alır.

mükemmel
commanding
mükemmel
unique
mükemmel
consummate
mükemmel
famously

We got along famously. - Biz mükemmel bir biçimde geçindik.

mükemmel
perfect, complete in every respect, consummate, excellent, superb
mükemmel
dreamy
mükemmel
alpha plus
mükemmel
{s} tiptop
mükemmel
to the nines
mükemmel
bang up
mükemmel
hairy
mükemmel
{s} thorough

I appreciate the thoroughness of your report. - Ben raporunun mükemmelliğini takdir ediyorum.

Thank you for your thorough explanation. - Mükemmel açıklaman için sana teşekkür ederim.

mükemmel
{s} thoroughgoing
mükemmel
thoroughpaced
mükemmel
{s} splendiferous
mükemmel
prize
mükemmel
choice

That's an excellent choice. - O mükemmel bir seçim.

mükemmel
{s} finished
mükemmel
{s} great

She is a woman of great beauty. - O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.

You look great in these photos. - Bu fotoğraflarda mükemmel görünüyorsun.

mükemmel
{s} superlative
mükemmel
{s} super

It goes without saying that he is a superb pianist. - O'nun mükemmel bir piyanist olduğunu söylemeye gerek yok.

A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many. - Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.

mükemmel
groove
mükemmelleştirmek
consummate
mükemmelleştirmek
to perfect, to consummate
mükemmelleştirmek
finish
التركية - التركية

تعريف mükemmelleştirme في التركية التركية القاموس.

Mükemmel
(Hukuk) PERFEKT
MÜKEMMEL
(Osmanlı Dönemi) Tamam. Olgun. Noksansız. Eksiksiz. Kemal bulmuş. Kemale erdirilmiş. Çok iyi.(Mâlumdur ki, mevzun ve muntazam ve mükemmel ve güzel san'atlar, gayet güzel bir proğrama istinad eder. Mükemmel ve güzel bir proğram ise; mükemmel ve güzel bir ilme ve güzel bir zihne ve güzel bir kabiliyet-i ruhiyeye delâlet eder. Demek ruhun mânevi güzelliğidir ki, ilim vasıtası ile san'atında tezahür ediyor. S.)
Mükemmel
oflas
Mükemmel
alamat
mükemmel
(Osmanlı Dönemi) tamam, olgun, kemâl bulmuş, eksiksiz
mükemmel
Eksiksiz, kusursuz, tam yetkin
mükemmel
Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin, şahane: "Sırtında İngiliz kumaşından karyağdılı mükemmel bir elbise."- R. H. Karay
mükemmelleştirmek
Mükemmel duruma getirmek: "Hele mektebin iç ve ruh tarafını mükemmelleştireyim diyecek olsam iş daha sarpa sarar."- R. N. Güntekin
mükemmelleştirme
المفضلات