mücâdeleci

listen to the pronunciation of mücâdeleci
التركية - الإنجليزية
bellicose
combative, fighting
combative
fighter; contender
(someone) who is willing to fight or struggle; (someone) who relishes a fight
contentious
crusader
mücâdele
struggle

People struggled against poverty. - İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.

That fight seemed like a life-or-death struggle. - Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.

mücâdele
fight

Doctors suggest drugs to fight diseases. - Hastalıklarla mücadele etmek için doktorlar ilaçlar öneriyor.

He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence. - O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.

mücadele
struggle

The lion struggled to get out of his cage. - Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

mücadele
fight

George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours. - George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.

Let's fight to the last. - Sonuna kadar mücadele edelim.

mücâdeleci kimse
fighter
mücâdele
{i} campaign

Eisenhower had campaigned to end the war. - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.

Truman campaigned until Election Day. - Truman seçim gününe kadar mücadele etti.

mücâdele
fray
mücâdele
{i} scramble
mücâdele
tug
mücâdele
{i} war

This politician proposed a green tax to fight global warming. - Bu politikacı küresel ısınmayla mücadele için yeşil vergi önerdi.

The war would be fought to the end. - Sonuna kadar mücadeleye devam edilecekti.

mücâdele
{i} battle

The boy battled against a serious illness. - Oğlan ciddi bir hastalıkla mücadele etti.

We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war. - Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.

mücadele
striving
mücadele
disputing
mücadele
crusade
mücâdele
{i} wrestle

Tom wrestled with Mary. - Tom, Mary ile mücadele etti.

mücâdele
combat

Our ancestors developed massive jaws as a result of constant combat. - Atalarımız sürekli mücadele sonucunda büyük çeneler geliştirdiler.

We should play a more active role in combating global warming. - Küresel ısınmayla mücadelede daha aktif bir rol oynamalıyız.

mücadele
battle

The boy battled against a serious illness. - Oğlan ciddi bir hastalıkla mücadele etti.

Tom passed away last winter after a long battle with Alzheimer's disease. - Alzheimer hastalığı ile uzun bir mücadeleden sonra Tom geçen kış vefat etti.

mücadele
combat

We should play a more active role in combating global warming. - Küresel ısınmayla mücadelede daha aktif bir rol oynamalıyız.

Our ancestors developed massive jaws as a result of constant combat. - Atalarımız sürekli mücadele sonucunda büyük çeneler geliştirdiler.

mücadele
war

Eisenhower had campaigned to end the war. - Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.

The war would be fought to the end. - Sonuna kadar mücadeleye devam edilecekti.

mücadele
contestation
mücadele
fighting

They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long. - Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.

Japanese and American forces were still fighting bitterly. - Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı.

mücadele
contest
mücadele
warfare
mücadele
hassle
mücadele
tug-of-war
mücadele
to struggle
mücadele
struggle of
mücâdele
warfare
mücâdele
{i} hassle
mücadele
struggle, strife, contention, fight, battle, contest, crusade, combat
mücadele
contention
mücadele
broil
mücadele
opposition
mücadele
dispute
mücâdele
tug of war
mücâdele
fighting

They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long. - Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.

Japanese and American forces were still fighting bitterly. - Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı.

mücâdele
contest
mücâdele
tussle
mücâdele
race

He competes in ski races. - O, kayak yarışlarında mücadele ediyor.

mücâdele
wrestling
التركية - التركية
Mücadele etmeyi seven, savaşımcı
MÜCADELE
(Osmanlı Dönemi) (Cedel. den) İki kişinin bir şey üzerine çekişmesi. Uğraşma. Savaşma
Mücadele
(Osmanlı Dönemi) MUKABELE
mücadele
Herhangi bir amaca erişmek veya bir kuvvete karşı koyabilmek için bir kişi veya topluluğun güçlü, sürekli çabası, savaşım: "Bu İslam merkezinde içten içe bir yığın mücadele vardı."- A. H. Tanpınar
mücadele
İki taraf arasında, birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için yapılan zorlu çalışma, savaş
mücadele
Herhangi bir amaca erişmek veya bir kuvvete karşı koyabilmek için bir kişi veya topluluğun güçlü, sürekli çabası, savaşım
mücadele
Hasmını yere sermek için göğüs göğüse yapılan çarpışma
mücadele
Birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu çalışma, savaş
mücâdele
(Osmanlı Dönemi) çekişme, uğraşma, savaşma
mücâdeleci
المفضلات