İyi ki, biri bana giyecek bir ceket verdi.
- Luckily, someone gave me a jacket to wear.
İyi ki kimse ıslanmadı.
- Luckily nobody got wet.
Allah'tan, Tom yaralı değildi.
- Luckily, Tom wasn't injured.
Allah'tan kimse yaralanmadı.
- Luckily nobody got injured.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Allahtan iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Allahtan, o iyi bir koltuk buldu.
- Luckily, he found a good seat.
Neyse ki, biz bir kaçış yolu bulduk.
- Luckily, we found an escape route.
Neyse ki Tom Mary'i görmedi.
- Luckily Tom didn't see Mary.
Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim.
- Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.
Bereket versin ki hava iyiydi.
- Luckily, the weather was good.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.
Çok şükür ki, şehrin daha eski kısımları müttefiklerin bombalarından korundu.
- Fortunately, the older part of the city was spared from the Allies' bombs.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Allan şanslıydı ve vergi muhasebesi sınavını geçti.
- Allan was lucky and passed the tax accountant examination.
Neyse ki, hava iyiydi.
- Fortunately, the weather was good.
Neyse ki yolculardan hiçbiri yaralanmadı.
- Fortunately none of the passengers were injured.
Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.
- Fortunately, no lives were lost.
Ben evden her zamankinden daha geç ayrıldım ama bereket versin ki tren için tam zamanında vardım.
- I left home later than usual, but fortunately I was in time for the train.
Allah'tan Tom kazada ölmedi.
- Fortunately, Tom didn't die in the accident.
Çok şükür artık genç değiliz.
- Fortunately we are no longer young.
Çok şükür, oğlum yeni okulundaki yaşama çabucak uyum sağladı.
- Fortunately, my son quickly adjusted to life in his new school.
İyi ki Mary de Tom'un hissettiği aynı şekilde hissetti.
- Fortunately Mary felt the same way as did Tom.
İyi ki, hiçbir yolcu yaralanmadı.
- Fortunately, no passengers were injured.
Allahtan, kimse yaralanmadı.
- Fortunately, no one was hurt.
They luckily escaped injury.
The downed pilot is very lucky to be alive.
a lucky hour.
... And luckily for us, they don't spread out evenly, ...
... But luckily, ...