Ben Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci olduğunu düşünüyorum.
- I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
O şu ana kadar yaşamış büyük bir müzisyendir.
- He is as great a musician as ever lived.
Tokyo banliyölerinde yaşayan ebeveynlerim ve küçük erkek kardeşim büyük bir depremde öldüler.
- My parents and little brother, who lived in the suburbs of Tokyo, died in the big earthquake.
Tom çocukken, onun karşısındaki caddede yaşayan kıza saplantılı oldu.
- When Tom was a kid, he became obsessed with the girl who lived across the street from him.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
- She had lived in Hiroshima until she was ten.
Yaşamak için yemelisin.Yemek için yaşamamalısın.
- You must eat to live. You must not live to eat.
Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- I have an uncle who lives in Kyoto.
Mirketler Afrika'da yaşar.
- Meerkats live in Africa.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Kazada çok sayıda canlı kayboldu.
- Many lives were lost in the accident.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Bizi izlemeye devam edin. Canlı yayınımız kısa süre içinde geri dönecek.
- Stay tuned. Our live stream will return shortly.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Oturmak için bir yer arıyor.
- He is looking for a place to live.
Güzellik, kısa ömürlü zorbalıktır.
- Beauty is a short-lived tyranny.
Haksız kazançlar kısa ömürlüdür.
- Ill-gotten gains are short-lived.
İllüzyonlar kısa ömürlüdür.
- Illusions are short lived.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Onlar Liverpool'lu idi.
- They were from Liverpool.
Liverpool, Southampton'tan ne kadar uzaklıktadır?
- How far is Liverpool from Southampton?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.
But his joy was short-lived, for his fortunes soon changed.
... And if you lived at that time you probably hoped that you ...
... travel with the Galaxy, and you've lived in ...