تعريف limits في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Ticaret) limitler
Son zamanlarda Boston şehir merkezinde hız limitlerine uymayan sürücüler hakkında çok sayıda şikâyet oldu.
- There have been a lot of complaints recently about drivers not obeying the speed limits in downtown Boston.
Uluslararası olmak isteyebilmemize rağmen hepimizin limitleri var.
- Although we may want to be international, we all have our limits.
- sınırlar
Sabrının sınırlarına ulaşmıştı.
- He had reached the limits of his patience.
Tom sınırları zorlamayı sever.
- Tom likes to push the limits.
- {i} hudut
- (isim) hudut
- çerçeve
- sınırları
- limit
- {f} kısıtlamak
- limit
- limit
- limit
- {f} sınırlamak
Yenilenebilir enerji, küresel sıcaklık artışını sınırlamak için gereklidir.
- Renewable energy is essential for limiting the increase of the global temperature.
Nefret söylemi olarak etiketleme konuşma sosyal baskı vasıtasıyla ifade özgürlüğünü sınırlamak için bir yoldur.
- Labelling speech as hate speech is a way to limit free speech by means of social pressure.
- limit
- {f} sınırlandırmak
- limit
- sınır
Sınırlı kaynaklarımız var.
- We have limited resources.
Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- The limits of my language mean the limits of my world.
- limits of variation
- (Bilgisayar) saçılma sınırları
- limits of error of a measuring instrument
- olcme aygitinin hata sinirlari
- limits of floating
- (Ticaret) dalgalanma sınırları
- limits of taxation
- (Ticaret) vergilendirme sınırları
- limits of variation
- istatistik sacilma sinirlari
- limit
- hat
Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
- Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- alert limits
- (Tıp) uyarı sınırları
- consistency limits
- (Jeoloji,Teknik) kıvam sınırları
- enforce limits
- (Bilgisayar) sınırları zorla
- limit
- (Kanun) tahdit
- limit
- (Biyokimya) kısıtlama
Bazı kısıtlamalar var.
- There are some limitations.
- limit
- (Ticaret) azami fiyat
- limit
- limitlemek
- limit
- plen
- limit
- daraltmak
- limit
- erey
- limit
- kenar
Hız limitinin otuz kilometre üzerinde gittiğim için bir polis tarafındn kenara çekildim.
- I was pulled over by a policeman for going thirty kilometers over the speed limit.
Polis onu yolun kenarına çektiği zaman hız limitinin üzerinde 50 ile gidiyordu.
- Tom was going 50 over the speed limit when the police pulled him over.
- limit
- düz
- limit
- (Ticaret) tavan
- operating limits
- (Bilgisayar,Teknik,Ticaret) çalışma sınırları
- operating limits
- çalışma koşulları
- territorial limits
- (Sigorta) coğrafi sınırlar
- tolerance limits
- hoşgörü sınırları
- limit
- had
- limit
- (to ile) kısıtlamak
- limit
- {f} sınırlandır
Yaşın neden seni sınırlandırması gerektiğini anlamıyorum.
- I don't see why age should limit you.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
- limit
- uç
- Limit
- hadd
- compare between limits
- sınırlar arasında karşılaştırmak
- control limits
- denetim sınırları
- endurance limits
- dayanıklılık sınırlarını
- limit
- {f} sınırla
O, kendi sınırlarını bilir.
- She knows her limitations.
Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.
- The limits of my language mean the limits of my world.
- off-limits
- YASAK BÖLGE: Genellikle, askeri sahaların dışında kalan ve resmi iş haricinde, askeri şahısların girmeleri yasak olan yer veya mevki. Bu bölge askeri inzibat muhafazasında olabilir. Buna "off limits area" da denir
- overstep the bounds/limits of
- -in sınırlarını aşmak
- push the limits
- (deyim) Sınırları zorlamak
- stretched beyond ordinary limits
- sıradan sınırlarının ötesine uzanan
- annual dose equivalent limits
- (Nükleer Bilimler) yıllık doz eşdeğeri sınırları
- annual dose limits
- (Nükleer Bilimler) yıllık doz sınırları
- annual effective dose equivalent limits
- (Nükleer Bilimler) yıllık etkin doz eşdeğeri sınırları
- atterberg limits
- kıvam limitleri
- atterberg limits
- atterberg limitleri
- authorized dose limits
- (Nükleer Bilimler) yasal doz limitleri,yasal doz sınırları
- battery limits
- (Otomotiv) tesis sınırları
- center of gravity limits
- (Askeri) AĞIRLIK MERKEZİ DEĞİŞME SINIRLARI: Ağırlık merkezinin hava aracında uçuş emniyetine zarar vermeyecek değişme sınırları. Yüklenmiş hava aracının ağırlık merkezi kalkışta, havada iken ve inişte bu sınırlar arasında bulunmak zorundadır. Bazı hallerde kalkış ve iniş sınırları da belirtilebilir
- class limits
- sinif sinirlari
- clearance limits
- (Askeri) GABARİ BOYUTLARI: Nakil araçlarının; yoldaki tünel, köprü, ağaç, çit vesaire engellerden arızasız geçebilmesi için malzemenin yüklenmesinde dikkate alınması gereken boyutlar
- clearance limits
- (Askeri) gabari boyutları
- confidence limits
- (Askeri) GÜVENLİK SINIRLARI
- control limits
- (Nükleer Bilimler) kontrol sınırları
- derived dose limits
- (Nükleer Bilimler) türetilmiş doz limitleri
- dose limits
- (Nükleer Bilimler) doz limitleri,doz sınırları
- environmental limits
- (Askeri) çevresel sınırlamalar
- explosion limits
- (Nükleer Bilimler) patlama sınırları
- fuel thermal limits
- (Nükleer Bilimler) yakıt ısıl limitleri
- input limits
- (Havacılık) giriş sınırları
- intersection with no limits
- (Bilgisayar) sınırsız kesişim
- limit
- hudut tayin etmek
- limit
- hasretmek
- limit
- {f} belirlemek
- limit
- {f} limit koymak
- limit
- limitablesınırlanabilir
- limit
- tahdit etmek
- limit
- {f} limitlerini belirlemek
- limit
- munhasır kılmak
- limit
- {f} sınırlama getirmek
- limit
- {f} sınır koymak
- limit
- kuşatmak
- limit
- kısıtlanmak
- narrow the limits
- sınırları daraltmak
- off limits
- (Askeri) YASAK BÖLGE: Genellikle, askeri sahaların dışında kalan ve resmi iş haricinde, askeri şahısların girmeleri yasak olan yer veya mevki. Bu bölge askeri inzibat muhafazasında olabilir. Buna "off limits area" da denir
- off limits
- yasak bölge
Bu alan halka yasak bölge.
- This area is off limits to the public.
Bu bina şimdi yasak bölgededir.
- This building is off limits now.
- off limits
- (deyim) yasak bolge
- off limits area
- (Askeri) YASAK BÖLGE: bkz: "off limits"
- operating limits
- calisma sinirlari
- operational limits & conditions
- (Nükleer Bilimler) işletme limitleri (sınırları)ve koşulları
- overstep the limits of
- -in sınırlarını aşmak
- primary dose limits
- (Nükleer Bilimler) birincil doz sınırları,birincil doz limitleri
- probability limits
- (Nükleer Bilimler) muhtemel limitler
- restriction to limits
- (Askeri) GÖZ HAPSİ
- safety limits
- (Nükleer Bilimler) güvenlik limitleri,güvenlik sınır değerleri
- secondary dose limits
- (Nükleer Bilimler) ikincil doz limitleri,ikincil doz sınırları
- tolerance limits
- (Nükleer Bilimler) tolerans sınırları
- true class limits
- (Havacılık) sınıf sınırları
- union with no limits
- (Bilgisayar) sınırsız birleşim
- within limits
- belli bir dereceye kadar, belli sınırlar içinde
- within the limits of its power
- (Avrupa Birliği) yetkileri dahilinde
- within the limits of the powers conferred by this treaty
- (Avrupa Birliği) işbu antlaşma tarafından kendisine verilen yetkiler dahilinde