الإنجليزية - التركية
تعريف limit, border, boundary في الإنجليزية التركية القاموس.
- bound
- {i} fırlama
- bound
- {f} sınırlamak
- bound
- hoplamak
- bound
- atlayış
- bound
- kalgımak
- bound
- ciltlenmiş
- bound
- düşkün
- bound
- sekmek
- bound
- azimli
- bound
- gidici
- bound
- {s} ciltli, ciltlenmiş
- bound
- f., bak. bind
- bound
- bind bağla
- bound
- {i} avut
- bound
- giden
Los Angeles'a giden bir uçağa bindi.
-He boarded a plane bound for Los Angeles.
Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
-A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- bound
- {s} zorunlu
Er ya da geç onun olacağı zorunluydu.
-It was bound to happen sooner or later.
O maçı kazanmaya zorunlu.
-He is bound to win the match.
- bound
- yaylan/zıpla/sınırla
- bound
- sıçratmak
- bound
- {s} yola çıkmış
- bound
- {s} for -e giden
المصطلحات ذات الصلة
الإنجليزية - الإنجليزية
تعريف limit, border, boundary في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.
- {i} bound
- {i} butting
- limit, boundary
- {n} borne
- limit, boundary
- {i} borderline
المصطلحات ذات الصلة
limit, border, boundary
الواصلة
limit, border, boun·da·ryالنطق
Resimler
المفضلات