Sami beğenilmek istiyordu.
- Sami wanted to be liked.
Hepimiz beğenilmek istiyoruz.
- We all want to be liked.
O, Ellen tarafından sevilmektedir.
- He is liked by Ellen.
Tom sadece sevilmek istiyor.
- Tom just wants to be liked.
Onları sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like them.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
- I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
- I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
İstediğinizi seçebilirsiniz.
- You may choose what you like.
Biraz kahve ister misin?
- Would you like some coffee?
Sanki her şeyi biliyorsun.
- It seems like you know everything.
Sanki onun ne olduğunu biliyormuş gibi konuşma.
- Don't talk ... as if you know what it's like...
Tom sevilmek istiyor.
- Tom wants to be liked.
Tom sadece sevilmek istiyor.
- Tom just wants to be liked.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Giderleri düşük tutmak istiyorum.
- I'd like to keep expenses down.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
- Her husband smokes like a chimney.
Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
- You were shouting at her and I don't like that.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
O ve ben tesadüfen aynı tür müziği seviyoruz.
- It happened that she and I liked the same kind of music.
Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
- I like not only classical music but also jazz.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
I'd have liked to died laughing!.
Tom isn't likely to want to help Mary.
- Tom isn't likely to want to help Mary.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
... I liked it, too. ...
... idea I liked it I must say this will affect the heart cries that demonstrated ...