Hava, sudan hafiftir.
- Luft ist leichter als Wasser.
Bu yeni bilgisayar programı kolayca öğrenilebilinir.
- Das neue Computerprogramm lässt sich leicht lernen.
Herkes bunu kolayca yapabilir.
- Jeder kann es mit Leichtigkeit machen.
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
- Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.
- Tom was sitting in an easy chair, watching TV.
Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
- To be always honest is not easy.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English isn't easy.
Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
- You always take things too easy.
Soruna basit bir çözüm muhtemelen mevcut.
- There is probably an easy solution to the problem.
Evim istasyona kolayca ulaşılabilecek bir yerde.
- My house is within easy reach of the station.
Sami'nin her zaman kolayca ulaşabileceği hapları vardı.
- Sami always had pills within easy reach.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
- The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
- It is not easy to speak naturally on the radio.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
Tom babası kadar uysal görünüyor.
- Tom seems as easy-going as his father.
The other team took us lightly.
- Die andere Mannschaft nahm uns auf die leichte Schulter.
He takes everything lightly.
- Er nimmt alles auf die leichte Schulter.