Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
- Tom will have to leave the building.
O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
- I was about to leave my house when she rang me up.
Solcu komünizm, infantil bir bozukluktur.
- Left-wing communism is an infantile disorder.
O, kazada sol bacağından yaralandı.
- He was injured in his left leg in the accident.
Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi.
- It was careless of you to leave the key in the car.
Konuyu ona bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
- She took two weeks' leave and visited China.
Tom izin için başvurdu.
- Tom applied for a leave of absence.
Jane evi terk etmek üzereydi.
- Jane was about to leave the house.
Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
- Tom got an emergency call and had to leave work.
Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.
- The fingerprints left on the weapon match the suspect's.
Kalan biraz şarap var.
- There is little wine left.
Kule sola doğru hafifçe eğildi.
- The tower leaned slightly to the left.
Kamyon sola doğru keskin bir dönüş yaptı.
- The truck made a sharp turn to the left.
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
- I'd like stay longer, but I have to leave.
Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
- I chose to leave instead of staying behind.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Sola dönerseniz, postaneyi bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the post office.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Soldaki dolabı açın. O, şişelerin olduğu yerde.
- Open the cupboard on the left. That's where the bottles are.
Soldaki dolabı aç. Şişeler orada.
- Open the cupboard on the left. The bottles are there.
Birçok Perulunun koka yapraklarını çiğneme adeti vardır.
- Many Peruvians have the habit of chewing coca leaves.
Ağaçtaki tüm yapraklar sarardı.
- All the leaves on the tree turned yellow.
Hemen Amerika'ya hareket etmek zorunda kaldık.
- We had to leave for America on short notice.
İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- When I arrived at the station, the train was just about to leave.
Sol taraftaki kapılar açılacak.
- The doors on the left side will open.
Amerikan araçlarda direksiyon sol taraftadır.
- The steering wheels on American cars are on the left side.
Sol elinizi kaldırın.
- Raise your left hand.
Sol elinde ne varsa bana göster.
- Show me what you have in your left hand.
Senin odan soldan birinci.
- Your room is the first one on the left.
Japonya'da araba sürdüğünüzde soldan gitmeyi unutmayın.
- When you drive in Japan, remember to keep to the left.
Dan yemek artıklarını yedi.
- Dan ate the leftovers.
Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.
- Tom didn't know what to do with the leftover food.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Sadece bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- I just want to be left alone for a while.
Dolapta, vardır...Dolapta ne olduğunu söylemiyorum; o benim büyük sırrımdan arta kalandır.
- In the wardrobe, there is... I'm not saying what's in the wardrobe; that is remaining my great secret.
O yakında hastaneden ayrılacak.
- She will leave the hospital soon.
İlk tren ne zaman ayrılacak?
- What time does the first train leave?
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Acele et! Tren yola çıkmak üzere.
- Hurry up! The train is about to leave.
Yola çıkmak için ne zaman hazır olursun?
- When will you be ready to leave?
O ayrılmak üzereyken vedalaştı.
- He said farewell as he was about to leave.
Vedalaşmadan gitmek istediğine emin misin?
- Are you sure you want to leave without saying goodbye?
Tom terketmek zorunda olacak.
- Tom is going to have to leave.
Tom, ülkeyi terketmek istediğini söylüyor.
- Tom says he wants to leave the country.
Tren kalkmak üzere. Acele et.
- The train's about to leave. Hurry up.
Cambridge treni 5. platformdan kalkmaktadır.
- The train for Cambridge leaves from Platform 5.
Lütfen kalan beş üniteyi hemen gönderir misiniz?
- Would you please send the remaining five units right away?
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Evli bir yazar bekar kalmayı tavsiye ettiği zaman kitabın zayıf noktası güvenirlikten yoksun olmasıdır.
- The book's weak-point is that it lacks credibility when a married writer recommends remaining unmarried.
Onun gitme ya da kalma seçeneği vardı.
- She had a choice of going or remaining.
I think you'd better leave.
When he had leeft speakynge, he sayde vnto Simon: Cary vs into the depe, and lett slippe thy nette to make a draught.
I'll leave the car in the station so you can pick it up there.
I left the band.
Can't we just leave this to the experts?.
When my father died, he left me the house.
And by myssefortune Sir Bors smote Sir Launcelot thorow the shylde into the syde, and the speare brake and the hede leffte stylle in the syde.
I left the country and I left my wife.
I've been given three weeks' leave by my boss.
There's not much food left, we'd better go to the shops.
The political left is not holding enough power.
There are only three cups of juice left.
We were not left go to the beach after school except on a weekend.
Turn left at the corner.
... I think there's still some growth left. ...
... governing, we've lost a (pod ?), in other words, so we only have three minutes left ...