Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.
- Thomas and Marie are entirely renovating their home.
Sadece çay nasıl alınır?
- How to merely get tea?
O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
- He said it merely as a joke.
Onlar adeta farklılar.
- They are merely different.
Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.
- I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
O, tamamen cesaretsiz değil.
- He is not entirely without courage.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
The price was only three thousand yen, or about thirty dollars.
- Der Preis war lediglich 3000 Yen, also ungefähr 30 Dollar.
In connection with this I can only reply, it is just as you say.
- Ich kann darauf lediglich antworten, dass es sich genauso verhält, wie Sie gesagt haben.