Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
Özellikle, ben bir üniversite okutmanıyım.
- Specifically, I'm a university lecturer.
Ders saat 8'de başlar.
- The lecture starts at 8 o' clock.
Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
- I advise you to be careful in making notes for the lecture.
Konferans vaktinde başladı.
- The lecture started on schedule.
Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- Many students were present at the lecture.
Senin tarafından ders verilmem gerekmiyor.
- I don't need to be lectured by you.
Ben edebiyat üzerine ders vereceğim.
- I will lecture on literature.
Konferansçı genel olarak Amerikan edebiyatı ve özellikle Faulkner hakkında konuştu.
- The lecturer spoke generally about American literature and specifically about Faulkner.
Konferansçının belâgatlı konuşmasından derinden etkilendik.
- We were deeply impressed by the lecturer's eloquent speech.
Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
- In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
Özellikle, ben bir üniversite okutmanıyım.
- Specifically, I'm a university lecturer.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
Konuşmacı mesajını dinleyicilere anlatamadı.
- The lecturer couldn't get his message across to the audience.
Konuşmacı hızlı konuştuğu için az sayıda kişi onu izleyebildi.
- Because the lecturer speaks quickly few people could follow him.