Tom erken ayrılması için gayet iyi bir nedeni vardı.
- Tom had a perfectly good reason for leaving early.
O, ayrılmak üzereydi.
- She was on the point of leaving.
Ne zaman ayrılıyorsunuz?
- When are you leaving?
O, üç gün içinde ayrılıyor.
- He is leaving in three days.
Son defa fincanı baş aşağı bırakma fikri neydi?
- What was the idea of leaving the cup upside down last time?
Tom okulu bırakmayı düşündü fakat onun aleyhinde karar verdi.
- Tom considered leaving school, but decided against it.
Tom'un şu ana kadar karısını terketmeyi düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider leaving his wife.
Yağmur çiselemeye başladığında, evi terketmek üzereydim.
- I was on the point of leaving home when a light rain started to fall.
O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
- I was about to leave my house when she rang me up.
Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
- Tom will have to leave the building.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi.
- It was careless of you to leave the key in the car.
O iki hafta izin aldı ve Çin'i ziyaret etti
- She took two weeks' leave and visited China.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
Tom asla Boston'u terk etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to ever leave Boston.
Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
- Tom got an emergency call and had to leave work.
Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
- You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
- I'd like stay longer, but I have to leave.
Bahçedeki ağaçların yaprakları tamamen kızardı.
- The leaves of the trees in the garden have turned completely red.
Birçok Perulunun koka yapraklarını çiğneme adeti vardır.
- Many Peruvians have the habit of chewing coca leaves.
Hareket etmek için hazır ol.
- Be prepared to leave.
İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
- When I arrived at the station, the train was just about to leave.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
- It sounds like they're not going to leave.
Sonraki tren ne zaman ayrılacak?
- What time does the next train leave?
Yola çıkmak istiyor musun?
- Do you want to leave?
Hemen yola çıkmak zorundayız.
- We have to leave at once.
Vedalaşmadan gitmek istemedim.
- I didn't want to leave without saying goodbye.
Onlarla kapıda vedalaştım.
- I took my leave of them at the gate.
Tom terketmek zorunda olacak.
- Tom is going to have to leave.
Sami, Leyla'yı terketmek istiyordu.
- Sami wanted to leave Layla.
Tren kalkmak üzere. Acele et.
- The train's about to leave. Hurry up.
Cambridge treni 5. platformdan kalkmaktadır.
- The train for Cambridge leaves from Platform 5.
I think you'd better leave.
When he had leeft speakynge, he sayde vnto Simon: Cary vs into the depe, and lett slippe thy nette to make a draught.
I'll leave the car in the station so you can pick it up there.
I left the band.
Can't we just leave this to the experts?.
When my father died, he left me the house.
And by myssefortune Sir Bors smote Sir Launcelot thorow the shylde into the syde, and the speare brake and the hede leffte stylle in the syde.
I left the country and I left my wife.
I've been given three weeks' leave by my boss.
There's not much food left, we'd better go to the shops.
... leaving of rocks ...
... PRESIDENT OBAMA: ' leaving millions of people out in the cold. ...