Bu, bütün diskteki favori parçam.
- This is my favorite track on the entire disc.
Bütün günü plajda geçirdik.
- We spent the entire day on the beach.
Tüm günü plajda geçirdik.
- We spent the entire day on the beach.
Tom üç saatte tüm kitabı okudu.
- Tom read the entire book in three hours.
O, tamamen cesaretsiz değil.
- He is not entirely without courage.
Kitabın tamamını okursanız hayal kırıklığına uğramazsınız.
- You won't be let down if you read the entire book.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.