Üzgünüm, muhtemelen yaklaşık 20 dakika gecikmiş olacağım.
- Sorry, I'm probably going to be about 20 minutes late.
Alışılageldiği üzere gecikmişti.
- He was late as usual.
Geç kaldığım için üzgünüm.
- I'm sorry to be late.
Geç kaldığım için üzgünüm.
- Sorry for being late.
Tom geç kalan tek kişiydi.
- Tom was the only one who was late.
Tom geç kalan tek kişi değildi.
- Tom wasn't the only one who was late.
Kelly'nin son kitabı geçen hafta çıktı.
- Kelly's latest book appeared last week.
Geçen yılla karşılaştırıldığında bahar bu yıl geç geldi.
- Spring has come later this year compared with last year.
Üç saat sonra eve geri döndü.
- He returned home three hours later.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Akşam yemeği geç olacak gibi görünüyor.
- It seems that supper will be late.
Derhal başlayalım; zaten geç oldu.
- Let's start at once; it's already late.
Her zamanki gibi, fizik öğretmeni, sınıfa geç kalmıştı.
- As usual, the physics teacher was late for class.
O, her zamanki gibi geç geldi.
- She came late as usual.
Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?
- What do you think of the way Tom has been behaving lately?
Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.
- I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be.
Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.
- Tom always gives the same old excuse for being late for school.
Tom daha sonra ölü ilan edildi.
- Tom was later pronounced dead.
Herkes er ya da geç ölür.
- Everyone dies sooner or later.
Japonya ordusu 1931 yılının sonlarında Tokyo hükümetinin kontrolünü ele geçirdi.
- Japan's army took control of the government in Tokyo in late 1931.
Tom otuzlu yaşların sonlarında bir yerde görünüyordu.
- Tom looked like he was somewhere in his late thirties.
Bu, rahmetli babamın bir portresi.
- This is a portrait of my late father.
Maria'nın rahmetli kocası bir kemancıydı.
- Maria's late husband was a violinist.
Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.
- Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model.
Altı yıl sonra yeniden seçildi.
- He was re-elected six years later.
Son zamanlarda eve erken geliyorsun, değil mi?
- You've been coming home early lately, haven't you?
Erken kalk, yoksa okula geç kalacaksın.
- Get up early, else you'll be late for school.
Geç kalmaktan korktum.
- I was afraid I'd be late.
Tom'un niyeti o kadar geç kalmak değildi.
- Tom didn't mean to be so late.
Gecikmek istemiyorum.
- I don't want to be late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmesine bir bahane uydurdu.
- He invented an excuse for being late.
Gecikme ücreti ne kadar?
- How much is the late fee?
Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't mean to be late.
Geç kalmak istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmek istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Gecikmek istemiyorum.
- I don't want to be late.
Shishir son zamanlarda bir sürü cümle düzeltmektedir.
- Shishir has been correcting a lot of sentences lately.
Son zamanlarda Bay Kimura ile ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of Mr Kimura lately.
Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
- He explained later how he made this decision.
Üç saat sonra eve geri döndü.
- He returned home three hours later.
Seri katillerin çoğu, çocukluklarında şiddete maruz kalmışlardır, ama çocukluklarında şiddete maruz kalan çok az insan, sonradan seri katil olmuştur.
- Most serial killers have experienced brutal childhoods, but very few people who experienced brutal childhoods later become serial killers.
Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
- Did the error occur right from the start or later on? - When?
Onun en son romanını ilginç buldum.
- I found his latest novel interesting.
Onun motosikleti en son model.
- His motorcycle is the latest model.
Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
- I just bought the latest version of this MP3 player.
En son popüler şarkıları seslendiriyor.
- She is singing the latest popular songs.
Late breaking news! A major earthquake has just occurred in southern California.
Son günlerde iyi uyumadım.
- I haven't slept well lately.
Son günlerde dışarıya baktın mı?
- Have you looked outside lately?
Tom son dönemlerde burada bulunmadı.
- Tom hasn't been here lately.
Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
- He explained later how he made this decision.
Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.
- One more person will be joining us later.
Bugün geç kalmak istemiyorum.
- I don't want to be late today.
Geç kalmak istemiyoruz.
- We don't want to be late.
Ben oraya biraz fazla geç vardım.
- I got there a little too late.
Mektubun fazla geç geldi.
- Your letter has arrived too late.
Daha sonraki hayatınızda yararlı olacakları için böyle kitapları okuyun.
- Read such books as will be useful in later life.
Daha sonraki hayatında sana faydalı olacak kitapları okumalısın.
- You should read the kind of books that will be useful to you later in life.
Tom'un son filmi yeni yayınlandı.
- Tom's latest movie just came out.
Bu laboratuvar en yeni bilgisayarlarla donatılmıştır.
- This laboratory is equipped with the latest computers.
Son zamanlarda ondan haber almadım.
- I have heard nothing from him of late.
Son zamanlarda onu görmedik.
- We haven't seen her of late.
you can pick them up as late as 6pm.
İstediğimiz kadar geç saatlere kadar yatmayabiliriz.
- We can stay up as late as we want.
Sen istediğin kadar geç saatte uyuyabilirsin.
- You can sleep as late as you want.
being late to ( could not cacht up) or being late to apointment.
Ben senin gecikmeni bu kez göz ardı edeceğim.
- I will overlook your lateness this time.
En geç ona kadar buraya gel.
- Come here by ten at the latest.
Lütfen en geç sekize kadar burada olun.
- Please be here by eight at the latest.
Bu laboratuvar en yeni bilgisayarlarla donatılmıştır.
- This laboratory is equipped with the latest computers.
Lancaster bore him -- such a little town, / Such a great man. It doesn't see him often / Of late years, though he keeps the old homestead / And sends the children down there with their mother.
At about 11 pm one night in Corporation Street my watch were on van patrol and Yellow Watch were on lates as usual.
We drove as fast as we could, but we still arrived late.
He is at his best in the late innings.
He drove a late model Ford.
2003: It is unlikely that anyone with significant knowledge of the Army or the late unpleasantness in Southeast Asia, upon reading these two sentences, would respond other than with a scatological barnyard expletive or some more genteel utterance representing the same level of acceptance. — Zane E. Finkelstein (referring to the Vietnam War).
You seem to be quite busy as of late.
Their insolence and recklessness must be opposed, and better late than never.
He came fashionably late to my housemate's piss-up and, naturally, nobody minded.
The grieving mother who lost her daughter in an accident told the drunk driver It's too late for sorry! after he tried to apologize.
The meeting was adjourned to a later date.
I wanted to do it now, but I'll have to do it later.
Later, dude.
You came in late yesterday and today you came in even later.
The Victorian era is a later period of English history than the Elizabethan era.
Here is the latest news on the accident.
Whiles the sad pang approching she does feele, / Brayes out her latest breath, and vp her eyes doth seele.
Have you met Jane's latest? I hear he's a hunk.
I have not visited them of late, but I hear they are doing well.
... And when she was diagnosed with breast cancer, it was too late, and she just recently passed ...
... RUNNING LATE AND DAD JOKES ...