Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.
- A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her.
Sağ duyudan yoksun olmalı.
- He must be lacking in common sense.
O, sağduyudan yoksundur.
- She is lacking in common sense.
Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.
- Above all, there's a lack of flats.
Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.
- His undertaking failed for lack of funds.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
- The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Teknik bilgisinin olmayışı terfi etmesine engel oldu.
- His lack of technical knowledge precluded him from promotion.
My life lacks excitement.
He'll never lack for company while he's got all that money.