kusurlu

listen to the pronunciation of kusurlu
التركية - الإنجليزية
defective

The company recalled the defective products. - Şirket, kusurlu ürünleri geri çağırdı.

If defective in structure, they are perfect in function. - Yapı olarak kusurlu olsalar bile, onlar fonksiyon olarak mükemmeldir.

faulty
incommensurate
imperfect

Love loves imperfectly. - Aşk kusurlu olarak sever.

I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while. - Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim.

(Ticaret) deficient
inaccurate
blameworthy
(Ticaret) foul
(Ticaret) spoiled
unsound
mala in se
wanting
flawy
(Kanun) wanton
sketchy

Sami is acting really sketchy. - Sami gerçekten kusurlu davranıyor.

imperfectness
malformed
tainted
faulty, defective, imperfect
incomplete
culpable
at fault, in the wrong
peccant
faulty, defective, flawed, imperfect
blamable
gappy
deficient in
flawed

I am a flawed person, but these are flaws that can easily be fixed. - Ben kusurlu bir insanım fakat bunlar kolaylıkla düzeltilebilen kusurlar.

The proposed law is fundamentally flawed. - Önerilen kanun esasen kusurludur.

ımperfect
amiss
kusur
flaw

I can't find a single flaw in her theory. - Onun teorisinde bir tek kusur bulamıyorum.

We all have our flaws. - Hepimizin kusurları var.

kusur
defect

The horse that we can't buy will always have a defect. - Satın alamadığımız atın her zaman bir kusuru olacaktır.

Some diseases are caused by a defective gene. - Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.

kusur
fault

She finds fault with everything and everyone. - Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.

It is cruel of you to find fault with her. - Onda kusur bulduğun için zalimsin.

kusurlu ateşlenme
misfire
kusurlu bulmak
(deyim) find wanting
kusurlu fiil
(Kanun) quasi delict
kusurlu olarak
sketchily
kusurlu olarak
wrongfully
kusurlu olarak
(Kanun) wantonly
kusurlu oluşum
malformation
kusurlu teşekkül
(Tıp) malformation
kusurlu çalışma
malfunction
kusurlu ürün
(Ticaret) defective product
kusurlu ahşap
(Marangozluk) unsound wood
kusurlu ağaç
cull tree
kusurlu benek
(Telekom) defective pixel
kusurlu bir şekilde
defectively
kusurlu birim
(Ticaret) defective unit
kusurlu bulunmak
be found wanting
kusurlu gereç
defective material
kusurlu hale getirmek
make defective
kusurlu hareket
(Kanun) wrongful act
kusurlu ihmal
(Kanun) wanton negligence
kusurlu işçilik
(Ticaret) faulty workmanship
kusurlu işçilik
defective workmanship
kusurlu konşimento
(Ticaret) foul bill of lading
kusurlu köşe
(İnşaat) waney edge
kusurlu mallar
(Ticaret) defective units
kusurlu malzeme
defective material
kusurlu olma
faultiness
kusurlu olma korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) atelophobia
kusurlu olmak
fault
kusurlu oranı
fraction defective
kusurlu parçalar
defective parts
kusurlu sorumluluk
faulty responsibility
kusurlu sıva
(İnşaat) unsound plaster
kusurlu tasarım
defective design
kusurlu yapım
(İnşaat) faulty construction
kusurlu yapım
(Ticaret) imperfect manufacture
kusurlu yumurta
abnormal egg
kusurlu çarpışma
(Ticaret) negligent collision
kusurlu ünvan
(Kanun) imperfect title
kusurlu ürünler
(Hukuk) defective products
kusur
{i} failure
kusur
{i} vice
kusur
failing
kusur
offense
kusur
objection
kusur
reportedly
kusur
wite
kusur
weak
kusur
imperfect

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

I am fed up with imperfect people, so I've decided to isolate myself for a while. - Ben kusurlu insanlardan bıktım, bu yüzden bir süre kendimi tecrit etmeye karar verdim.

kusur
(Askeri,Kanun) omission
kusur
peccadillo
kusur
mar

Neither Tom nor Mary is correct. - Ne Tom ne de Mary kusursuz.

kusur
(Kanun) guilt
kusur
(Havacılık) discrepancy
kusur
lapse
kusur
glitch
kusur
culpability
kusur
mistake

Excuse me, but you're mistaken. - Kusura bakma ama hatalısın.

kusur
wrong

Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter. - Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.

There's nothing physically wrong with him. - Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.

kusur
(Reklam) hickey
kusur
(Ticaret) hidden defect
kusur
defo
kusur
short-coming
kusur
culpable
kusur
{i} freckle
kusur
demerit
kusur
imperfection

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

I didn't notice the imperfection. - Ben kusuru fark etmedim.

kusur
defection
kusur
shortcoming
kusur
inaccuracy
kusur
offence
kusur
remissness
kusur
imperfectness
kusur
deficiency
kusur
blot
kusur
blemish
(nuksan) eksik, kusurlu, nâkıs
(Nuksan) missing, defective, Embroidery
kusur
fault, defect, flaw, failing, blemish, offence, offense; deficiency, imperfection; disadvantage
kusur
gaff
kusur
scar
kusur
infirmity
kusur
blame
kusur
(Hukuk) culpability, negligence, delinquency, fault
kusur
taint
kusur
stigma
kusur
cavil
kusur
defalcation
kusur
default
kusur
incomplete
kusur
fauxpas
kusur
remiss
kusur
delinquent
kusur
inaccurate
kusur
foible
التركية - التركية
Kusuru olan
taksirli
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) (Kasr. C.) Kasırlar. Saraylar. Köşkler.(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şey
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Cem' olmalar
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bir hesabın üstü. Artan kısım
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Pahalanmak. *Eksilmek
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) İmtina', âciz olmak
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bereketlenmek
Kusur
(Osmanlı Dönemi) LEKE
Kusur
(Hukuk) TAKSİR
Kusur
(Osmanlı Dönemi) CEDB
kusur
Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa: "Biz bu meslek kusurundan oldum olası kendimizi kurtaramamışız ve hâlâ kurtaramamaktayız."- B. Felek. Özür
kusur
(Osmanlı Dönemi) hatâ
kusur
Özür
kusur
Elverişsiz durum
kusurlu
المفضلات