kurutmak

listen to the pronunciation of kurutmak
التركية - الإنجليزية
dry

Oh dear, it's raining, and I've already hung the laundry out to dry; what shall I do? - Ah sevgilim, yağmur yağıyor, ve ben zaten çamaşırı kurutmak için dışarı astım; ne yapmalıyım?

I hung the laundry out to dry last night and by morning it had frozen hard as a rock. - Dün gece kurutmak için çamaşırı dışarı astım ve sabaha kadar kaya gibi donmuştu.

desiccate
drain
cure
parch
weather
bake
air
to dry; to drain; to wither; to desiccate, to dehumidify
to cause (a plant) to die; to wither (a plant)
season
deplete
sear
shrivel
exhaust
wither
to blot, dry with blotting paper
dry up
dehydrate
to desiccate; to dehumidify
(tuzlayıp) corn
scorch
torrefy
dehumidify
wizen
blot
evaporate
exsiccate
kuru
dry

Tom used old towels to dry the dog. - Tom köpeği kurulamak için eski havluları kullanırdı.

These clothes are finally dry. - Bu giysiler nihayet kuru.

kökünü kurutmak
eradicate
kurutma kâğıdı ile kurutmak
blot
kurutma makinesinde kurutmak
spin
kurutma makinesinde kurutmak
machine dry
kurutma makinesinde kurutmak
spin dry
kuru
dry; dried; arid; (bitki) dead, withered; skinny, thin; bare, unfurnished; empty, vain
kuru
gaunt
kuru
naked
kurutma
{i} dehydration
iyice kurutmak
dry up
kuru
juiceless
kuru
(Havacılık) dry motor
kuru
dead

Their job is to fell the dead trees. - Onların işi kurumuş ağaçları kesip devirmek.

The boy tried to saw off the dead branch. - Genç, kuru dalı kesmeye çalıştı.

kuru
(Bilgisayar) organi

She is a member of this organization. - Bu kuruluşun bir üyesidir.

He is playing an important role in our organization. - O, kuruluşumuzda önemli bir rol oynuyor.

kuru
thin

That shirt used to look really nice on you, but I think it shrank in the dryer. - Eskiden bu gömlek sana çok yakışırdı ama sanırım kurutma makinesinde çekmiş.

The weather's so good I think I'll hang the laundry out to dry. - Hava çok iyi, kuruması için çamaşırlarımı dışarıya asmayı düşünüyorum.

kuru
unfurnished
kuru
(Tıp) kuru
kuru
skinny
kuru
cold start
kuru
dusty
kuru
dryer

Somebody has stolen my hair dryer. - Birisi saç kurutma makinemi çaldı.

Did you bring a hair dryer? - Bir saç kurutma makinesi getirdin mi?

kuru
withered

Because of the drought, the grass has withered. - Kuraklık nedeniyle çimler kurudu.

kuru
scraggy
kuru
{s} arid

It's the most arid landscape I've ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en kuru peyzaj.

kuru
{s} sapless
kurutma
curing
kurutma
blight
kuru
{f} withering
kuru
become dry
kurutma
torrefaction
kurutma
{i} withering
kurutma
exsiccation
kurutma
{i} wither
kurutma
dehumidification
dondurarak kurutmak
Freeze-dry
açık havada kurutmak
kipper
bitkileri kurutmak
defoliate
dondurarak kurutmak
(meyve vb.) freeze dry
eti dilimleyip güneşte kurutmak
jerk
güneşte kurutmak
to sun-dry
güneşte kurutmak
(kahve) barbecue
havada kurutmak
air dry
ilikini kurutmak/ini kemiğini kurutmak
to drive (someone) crazy, drive (someone) to distraction, drive (someone) up the wall
iliğini kurutmak
to make sb sick and tired
kanını kurutmak
to exasperate, vex
kuru
bare, unadorned, unfurnished
kuru
drying

Mary's dress is drying in the sun. - Mary'nin giysisi güneşte kuruyor.

Tom's shirt is drying. - Tom'un gömleği kuruyor.

kuru
emaciated, thin
kuru
dry, unfeeling, curt (utterance)
kuru
dry; dried
kuru
slang hashish, hash
kuru
dead (plant)
kuru
dried

Tom dried his face with a towel. - Tom havluyla yüzünü kuruladı.

Raisins are dried grapes. - Kuru üzüm kurutulmuş üzümdür.

kuru
scarious
kuru
empty, hollow, vain, meaningless
kuru
sear
kuru
meager
kuru
corky
kuru
poor

Dan, the son of a poor man, dreamed of a university education. - Yoksul bir adamın oğlu olan Dan, bir üniversite eğitiminin hayalini kuruyordu.

kuru
sere
kuru
secco
kuru
juice

I can't squeeze juice out of this orange. It's dry. - Bu portakalın suyunu sıkamıyorum. O kuru.

kuru
xero
kurutma
desiccation
kurutma
blotting

Blotting paper absorbs ink. - Kurutma kağıdı mürekkebi emer.

This blotting paper absorbs ink well. - Bu kurutma kağıdı mürekkebi iyi emer.

kurutma
drying, desiccation, seasoning
kurutma
(Nükleer Bilimler) drying
kökünü kurutmak
to extirpate, to eradicate
kökünü kurutmak
eat up
kökünü kurutmak
exterminate
nem ile kurutmak
damp dry
ocakta kurutmak
kiln-dry
ot kurutmak
make hay
otları çevirerek kurutmak
ted
saç kurutma makinesi ile kurutmak
blow dry
sobada kurutmak
stove
toz serperek kurutmak
pounce
çamaşırı sıkmadan askıda kurutmak
drip-dry
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kurutmak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

kuru
A chronic, progressive, fatal central nervous system disease found mainly among the Fore and neighboring peoples of New Guinea, caused by a prion that probably resembles the scrapie agent of sheep, transmissible to nonhuman primates, and believed to be transmitted by ritual cannibalism
kuru
A human transmissible spongiform encephalopathy, found in the Fore people in New Guinea New cases are now extremely rare, after being at a high frequency just a few decades ago
kuru
Spongiform encephalopathy found in the Fore people of Papua New Guinea and linked to ritualistic cannibalism prior to the 1950's
kuru
A noted legendary hero of India, the contests of whose descendants form the subject of two Indian epics
kuru
A disease found in the Fore tribe in New Guinea, and due to the eating of human infected tissue by members of a tribe In general the women ate brain tissue rather than the men and so it was the women and children that died relatively rapidly of the disease
kuru
A chronic, progressive, fatal central nervous system prion disease of humans probably resembling the scrapie agent of sheep, and transmissable to nonhuman primates; usually seen only in the Fore and neighboring peoples of New Guinea. Believed to be transmitted by ritual cannibalism; it was first characterized by Daniel Carleton Gajdusek, for which he received the Nobel prize
kuru
{i} fatal progressive brain disease transmitted by and associated with ritual cannibalism (endemic to the people of Papua New Guinea)
kuru
a progressive, fatal brain disease, spread by cannibalism, confined to the Papua New Guinea Eastern Highlands and there almost exclusively to the Fore people The word means "trembling" and "fear" in Fore
kuru
100 kurus equal 1 lira a progressive disease of the central nervous system marked by increasing lack of coordination and advancing to paralysis and death within a year of the appearance of symptoms; thought to have been transmitted by cannibalistic consumption of diseased brain tissue since the disease virtually disappeared when cannibalism was abandoned
kuru
A human TSE once found in New Guinea, transmitted when people handled and ate the brains of dead relatives
kuru
is a prion disease that is virtually extinct It was originally described in members of a tribe of the New Guinea known to practice endocannibalism The epidemics probably originated from the consumption of contaminated meat from a member of the tribe affected by sporadic CJD Clinical and pathologically, Kuru is fairly different from nvCJD (For details, see Progress in Pathology (N Kirkham and N R Lemoine, Eds), Churchill Livingstone, Edinburgh, 1998, Vol 4, pp 39-77
kuru
a progressive disease of the central nervous system marked by increasing lack of coordination and advancing to paralysis and death within a year of the appearance of symptoms; thought to have been transmitted by cannibalistic consumption of diseased brain tissue since the disease virtually disappeared when cannibalism was abandoned
kuru
A TSE found only in the Fore tribe in New Guinea most likely related to ritualistic cannabalism carried out amoung members of the tribe Transmissibility of the disease has been established through the work of Gadjusek
kuru
100 kurus equal 1 lira
kuru
Kurukuru A straight type of greenstone pendant (Freeman & Geddes, 52 ) (The most common type found in archaeological sites ) - - See "F" in Figure 62, in the page under the heading Types - click on Types in the top panel
التركية - التركية
Uğursuzluk getirmek, yok etmek
Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek: "Göz yaşlarını kurut, dedi; bilirsin ki kader değişmez."- C. Meriç
Yiyecek ve içecekleri yiyip bitirmek
Uğursuzluk getirmek, yok etmek: "Dâhilde bütün millî kuvvetlerimizi dağıttılar, bütün kabiliyetlerimizi kuruttular."- P. Safa
Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek
Bazı sebze ve meyvelerin buharlaştırılmasıyla kuru bir durum almasını sağlamak
Canlılığını yitirmek
Bitki canlılığını yitirmek
Cılız duruma getirmek, zayıflatmak
(Osmanlı Dönemi) İBAS
kuru
Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek)
Kuru
(Osmanlı Dönemi) HASÎ
Kuru
(Osmanlı Dönemi) YABİS
Kuru
(Osmanlı Dönemi) HUNZÜBA'
kuru
Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem: "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!"- H. E. Adıvar
kuru
Kuru fasulye yemeğinin kısa söylenişi
kuru
Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı
kuru
Kuru olan şey: "Kurunun yanında yaş da yanar."- Atasözü
kuru
Akıcı olmayan, duygudan yoksun
kuru
Canlılığını yitirmiş
kuru
Bazı deyimlerde "yoksunluk, yoksulluk, yalnızlık" bildirir
kuru
Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem
kuru
Yalnızca Papua Yeni Gine'de görülen titreme hastalığı
kuru
Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan
kuru
Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı: "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar."- R. H. Karay
kuru
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
kuru
Etkisi ve sonucu olmayan
kuru
Canlılığını yitirmiş (bitki): "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?"- H. E. Adıvar
kuru
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı: "Yanakları kuruydu, fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı."- H. E. Adıvar
kuru
Akıcı olmayan; duygudan yoksun
kuru
Döşenmemiş, çıplak
kuru
Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze
kuru
Kuru olan şey
kuru
Etkisi ve sonucu olmayan: "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler."- R. E. Ünaydın
kuru
Salgısı olmayan
kurutma
Kurutmak işi
الإنجليزية - التركية

تعريف kurutmak في الإنجليزية التركية القاموس.

kuru
(Tıp) kuru
kurutmak
المفضلات