kuşatma

listen to the pronunciation of kuşatma
التركية - الإنجليزية
siege

The castle is under siege. - Kale kuşatma altındadır.

During the siege, zoo animals regularly ended up on restaurant menus. - Kuşatma sırasında, hayvanat bahçesi hayvanları düzenli olarak restoran menülerine düştüler.

{i} blockade
surround
circumscription
enclosure
surrounding; besieging, siege
surrounding
envelopment
encirclement
investment
surrounding; siege
compass
besiege
{i} encompassing
encircling
encompassment
{i} besetting
besieging
seige
envelop
enclosure,inclosure
kuşatmak
{f} encircle
kuşatmak
{f} surround
kuşatma altına almak
to lay siege to
kuşatma altına almak
lay siege to
kuşatmak
blockade
kuşatmak
{f} envelop
kuşatmak
enclose
kuşatmak
besiege
kuşatmak
{f} zone
kuşatmak
cordon off
kuşatmak
close in
kuşat
beset

The problem was beset with difficulties. - Sorun zorluklarla kuşatıldı.

kuşat
encircle
kuşat
{f} encompassing
kuşat
encompass
kuşat
besiege

In 1683, the Turks besieged Vienne for the second time. - Türkler 1683'te Viyana'yı ikinci kez kuşattı.

He led the defense of Ostyn castle, besieged by the Teutonic knights. - O, Outonic şövalyeleri tarafından kuşatılmış Ostyn kalesinin savunmasını başlattı.

kuşat
{f} besetting
kuşat
cordon off
kuşat
{f} besieging
kuşatmak
lay siege to
kuşatmak
hem in
kuşatmak
shut in
kuşatmak
begird
kuşatmak
brood over
kuşatmak
brood
kuşatmak
{f} equip
Kuşatmak
(Askeri) lay siege
askeri kuşatma
(Askeri) military blockade
kuşat
engird
kuşat
surround

He was surrounded by the crowd. - O kalabalık tarafından kuşatılmıştı.

Until the morning, the camp of the enemy army was surrounded. - Sabaha kadar düşman ordusunun kampı kuşatılmıştı.

kuşat
surrounding

They're surrounding us. - Onlar bizi kuşatıyor.

kuşat
cordonoff
kuşatmak
hedge in
kuşatmak
bottle up
kuşatmak
beleaguer
kuşatmak
encompass
kuşatmak
girth
kuşatmak
girdle
kuşatmak
cincture
kuşatmak
girt
kuşatmak
embosom
kuşatmak
hedge round
kuşatmak
circle
kuşatmak
engirdle
kuşatmak
compass
kuşatmak
hem around
kuşatmak
to surround; to besiege
kuşatmak
to gird (someone) with (a sword); to wrap (a belt or sash) around (someone's waist)
kuşatmak
engird
kuşatmak
to surround, to enclose, to encircle, to close in (on sb/sth); to besiege
kuşatmak
hem about
kuşatmak
environ
kuşatmak
gird
kuşatmak
beset
kuşatmak
belt
kuşatmak
{f} bound
kuşatmak
bower
kuşatmak
confine
kuşatmak
(Fiili Deyim ) close in on
kuşatmak
{f} ring
kuşatmak
siege
kuşatmak
{f} inclose
kuşatmak
{f} invest
kuşatmak
orb
kuşatmak
limit
التركية - التركية
Kuşatmak işi, çevirme, çevreleme, sarma, abluka, ihata
Kuşatmak işi, çevirme, çevreleme, sarma, abluka, ihata: "Bir türlü, ne yapsa, nereye gitse bu kuşatmadan kurtulamıyordu bir türlü."- Y. Kemal
Kuşatmak
muhasara etmek
kuşatmak
Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek
kuşatmak
Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek: "Denize bakan yönü ile yan sınırlarını rüzgârı kesen sık kargılıklar kuşatıyordu."- N. Cumalı. Çevrelemek, çokça bulunmak
kuşatmak
Çevrelemek, çokça bulunmak
kuşatmak
Bele sarılıp bağlanan şeyleri başkasının beline bağlamak
kuşatmak
Kaplamak
kuşatma
المفضلات