تعريف kriz في التركية الإنجليزية القاموس.
- crisis
There will be an energy crisis in the near future.
- Yakın gelecekte bir enerji krizi olacak.
Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- (Tıp) seizure
Tom knows what to do when Mary has an epileptic seizure.
- Tom Mary'nin bir epilepsi krizi olduğunda ne yapacağını biliyor.
- dunkirk
- (Ticaret) depression
The economy is in a slight depression.
- Ekonomi hafif bir krizde.
The Japanese economy is in depression.
- Japon ekonomisi krizde.
- (Tıp) crises
I suppose that in the universe there is an infinite number of financial crises.
- Sanırım evrende sonsuz sayıda finansal kriz var.
The UN has played a major role in defusing international crises and preventing conflicts.
- BM, uluslararası krizleri ortadan kaldırmada ve çatışmaları önlemede önemli bir rol oynadı.
- invasion
- fit, attack
- crisis; fit, attack, bout
- bout
- paroxysm
- fit of hysterics, attack of nerves
- fit
- acme
- (öksürük vb.) spell
- attack
My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand.
- Babam dün bir kalp krizi geçirdi fakat yakınlarda bir kliniğe sahip olduğu için şanslıydı.
Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
- Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- conjuncture
- ictus
- slump
The stock market is in a prolonged slump.
- Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.
- spell
- kriz geçirmek
- have a fit of hysterics
- kriz hali
- (Tıp) critical condition
- kriz içinde
- crisis ridden
- kriz yönetim merkezi
- (Askeri) crisis management centre
- kriz masası
- Crisis desk
- kriz diplomasisi
- (Ticaret) crisis diplomacy
- kriz durumu tahliyesi
- crisis relocation
- kriz ekonomisi
- (Ticaret) crisis economy
- kriz geçirmek
- to have a fit of hysterics
- kriz geçirmek
- throw a fit
- kriz girişimi
- (Tıp) crisis intervention
- kriz koordinasyon grubu
- (Askeri) crisis coordination group
- kriz masası
- crisis management counter
- kriz merkezi
- crisis management center
- kriz müdahale harekatı
- (Askeri) crisis response operation
- kriz müdahele meteoroloji ve çevresel destek sistemi
- (Askeri) crisis action weather and environmental support system
- kriz sonrası
- (Askeri) off the crisis
- kriz yaratmak
- cause crisis
- kriz yöneticisi
- gamesman
- kriz yönetim tatbikatı
- (Askeri) crisis management exercise
- kriz yönetim örgütü
- (Askeri) crisis management organization
- kriz zamanı kadrosu
- (Askeri) crisis establishment
- kriz çözme ekibleri
- crisis resolution teams
- kriz çıkmak
- (crisis) to arise
- kriz önleme planı
- (Politika, Siyaset) anti-crisis plan
- ekonomik kriz
- (Ticaret) economic depression
- mali kriz
- (Ticaret) economic disaster
- Kriz yönetimi
- crisis management
- ekonomik kriz
- Economic crisis, slump
- küresel kriz
- Global recession
- küresel kriz
- Global crysis
- ekonomik kriz
- slump
The stock market is in a prolonged slump.
- Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.
- ekonomik kriz
- depression
The economist anticipated a prolonged depression.
- Ekonomist, sürüp giden bir ekonomik kriz sezinledi.
- kategori; kriz müdahele timi
- (Askeri) category; crisis action team
- kimyasal harp maddesi kontrol maddesi; kriz müdahele modülü
- (Askeri) chemical agent monitor; crisis action module
- mali kriz
- (Hukuk) financial crisis
- müşterek karargah kriz eylem takımı
- (Askeri) joint staff crisis action team
- müşterek kriz eylem takımı
- (Askeri) joint crisis action team
- müşterek kriz yönetim kabiliyeti
- (Askeri) joint crisis management capability
- müşterek kuvvet istihbarat başkanlığı kriz harekatlarından sorumlu yarbaşkanlığı
- (Askeri) joint force intelligence directorate deputy directorate for crisis operations
- nöbet (kriz) sonrası uyku
- (Tıp) postictal sleep