He hardened clay by putting it into a fire.
- O kili ateşe koyarak sertleştirdi.
Don't risk putting everything in one boat.
- Her şeyi bir tekneye koyarak riske atmayın.
He put a cover over his car.
- O, arabasının üzerine bir örtü koydu.
I used to make sure I put a cover over my motorcycle at night.
- Ben gece motosikletimin üstüne bir kılıf koyduğumu sağlama alırdım.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
Put the carrots in the pot.
- Havuçları tencereye koy.
Tom is putting stuff in his backpack.
- Tom çantasına eşyalarını koyuyor.
Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?
- Web sayfana bizim şirketin web sitesi ile ilgili bir link koyar mısın?
I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
- Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
What sound does a sheep make?
- Bir koyun nasıl ses çıkarır?
He put his arm around her waist.
- O, kolunu onun beline koydu.
Tom snuggled in close, putting his arm around Mary.
- Tom yakın yatmıştı, kolunu Mary'nin etrafına koymuştu.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.