koruyarak

listen to the pronunciation of koruyarak
التركية - الإنجليزية
conserving
saving
protecting
maintaining
shielding
sheltering
preserving
guarding
protectively
koru
{i} grove

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

One has to protect his family. - İnsan ailesini korumak zorundadır.

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

koru
plantation
koru
maintain

All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living. - Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.

We need to maintain focus. - Bizim odakları korumamız gerekiyor.

koru
(Bilgisayar) keep

Tom struggled to keep his composure. - Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.

I recommend we keep our distance. - Mesafemizi korumamızı tavsiye ederim.

koru
woods
koru
{f} preserve

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

koru
{f} protected

Iron Arm Atom protected the country from danger. - Astro çocuk ülkeyi tehlikeden korudu.

The policeman protected the witness. - Polis memuru tanığı korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

koru
{f} guarded

The palace was heavily guarded. - Saray sıkı şekilde korunuyordu.

It's a closely guarded secret. - Yakından korunan bir sırdır.

koru
copse
koru
{f} sheltered

Tom lived a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyordu.

Tom had a very sheltered upbringing. - Tom çok korunaklı bir yetiştirmeye sahipti.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We must try to conserve our natural resources. - Doğal kaynaklarımızı korumaya çalışmalıyız.

Tom must conserve his strength. - Tom gücünü korumak zorundadır.

koru
{f} saving

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

koru
{f} maintained

Those countries have maintained peace for twenty years. - O ülkeler yirmi yıldır barışı koruyorlar.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
{f} preserved

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

koru
{f} guard

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

Tom couldn't get past the guard. - Tom korumayı geçemedi.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

I'm responsible for protecting her. - Onu korumakla sorumluyum.

Why are you protecting him? - Neden onu koruyorsun?

koru
{f} shelter

Trees shelter my house from the wind. - Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.

Tom sought shelter from the rain. - Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.

koru
{f} guarding

The soldiers were guarding the bridge. - Askerler köprüyü koruyorlardı.

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters. - Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

التركية - التركية

تعريف koruyarak في التركية التركية القاموس.

Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
koruyarak
المفضلات