Take lots of vitamin C to avoid catching cold.
- Soğuk algınlığından korunmak için bol miktarda C vitamini al.
The homeless sought shelter from the chilly shower.
- Evsiz, serin sağanaktan korunmak için sığınak aradı.
Tom sought shelter from the rain.
- Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.
The flowers are protected against the weather.
- Çiçekler havaya karşı korunmaktadır.
I went into the grove with him.
- Onunla birlikte koruya girdim.
Might it happen to be a large symbolic grove of trees?
- Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
They need protection.
- Onların korunmaya ihtiyacı var.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
One has to protect his family.
- İnsan ailesini korumak zorundadır.
He maintains his car well.
- O, arabasını iyi korur.
We need to maintain focus.
- Bizim odakları korumamız gerekiyor.
Birth control was still illegal in Canada in 1967; condoms were sold only for the prevention of disease.
- 1967 yılında Kanada'da doğum kontrolü hala yasadışıydı; prezervatif sadece hastalıktan korunmak için satılırdı.
Prevention is better than cure.
- Korunma tedaviden daha iyidir.
You must eat properly to keep up your strength.
- Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.
He wore a pullover sweater to keep from getting cold.
- Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.
We must preserve our peaceful constitution.
- Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.
They have preserved the building.
- Onlar binayı korudular.
Iron Arm Atom protected the country from danger.
- Astro çocuk ülkeyi tehlikeden korudu.
We protected ourselves against danger.
- Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.
We don't need a formal institution for preserving peace.
- Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.
Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations.
- Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.
Tom is being guarded by three men.
- Tom üç adam tarafından korunuyor.
It's a closely guarded secret.
- Yakından korunan bir sırdır.
Tom lived a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyordu.
Tom lives a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.
The valuables are in the safekeeping of the bank.
- Değerli şeyler bankanın korumasındadır.
I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road.
- Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.
Tom must conserve his strength.
- Tom gücünü korumak zorundadır.
When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
- Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.
Protecting the environment means saving ourselves.
- Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.
Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages?
- Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?
The sidewalk is well maintained.
- Kaldırım iyi korunmuştur.
Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.
They have preserved the building.
- Onlar binayı korudular.
Rainforests should be preserved.
- Yağmur ormanları korunmalı.
Some companies have guards at the front desk instead of receptionists.
- Bazı şirketlerin resepsiyonda resepsiyonist yerine korumaları var.
The secret service guards him against attack.
- Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
We must fight to safeguard our civil rights.
- Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.
We're supposed to be protecting Tom.
- Tom'u korumamız gerekiyor.
I'm responsible for protecting her.
- Onu korumakla sorumluyum.
Tom lives a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.
Trees shelter my house from the wind.
- Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.
How many men are guarding them?
- Kaç tane adam onları koruyor?
How many men are guarding Tom?
- Tom'u kaç adam koruyor?
Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
These flowers should be sheltered from the rain.
- Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.
Tom sought shelter from the rain.
- Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.
All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters.
- Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.
Tom shielded his eyes from the sun.
- Tom gözlerini güneşten korudu.
He conserved his energy for the next game.
- Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.
He has dedicated his life to the preservation of nature.
- Hayatını doğanın korunmasına adadı.