korunabilen

listen to the pronunciation of korunabilen
التركية - الإنجليزية
preservable
{s} able to be preserved, maintainable, protectable, conservable, retainable
Capable of being preserved; admitting of preservation
Capable of being preserved
koru
{i} grove

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

One has to protect his family. - İnsan ailesini korumak zorundadır.

Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection. - Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.

koru
plantation
koru
maintain

He maintains his car well. - O, arabasını iyi korur.

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

koru
(Bilgisayar) keep

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

He wore a pullover sweater to keep from getting cold. - Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.

koru
woods
koru
{f} preserve

Good traditions should be preserved. - İyi geleneklerin korunması gerekir.

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

koru
{f} protected

The mother cat protected her kittens. - Anne kedi yavrularını korudu.

We protected ourselves against danger. - Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

koru
{f} guarded

It's a closely guarded secret. - Yakından korunan bir sırdır.

Tom is being guarded by three men. - Tom üç adam tarafından korunuyor.

koru
copse
koru
{f} sheltered

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

Tom had a very sheltered upbringing. - Tom çok korunaklı bir yetiştirmeye sahipti.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We need to conserve ammo. - Cephaneyi korumalıyız.

Tom must conserve his strength. - Tom gücünü korumak zorundadır.

koru
{f} saving

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

koru
{f} maintained

Those countries have maintained peace for twenty years. - O ülkeler yirmi yıldır barışı koruyorlar.

The sidewalk is well maintained. - Kaldırım iyi korunmuştur.

koru
{f} preserved

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

koru
{f} guard

Some companies have guards at the front desk instead of receptionists. - Bazı şirketlerin resepsiyonda resepsiyonist yerine korumaları var.

Tom couldn't get past the guard. - Tom korumayı geçemedi.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

Why are you protecting him? - Neden onu koruyorsun?

He made an admirable speech about protecting the environment. - O, çevreyi koruma hakkında taktire şayan bir konuşma yaptı.

koru
{f} shelter

People devised shelters in order to protect themselves. - İnsanlar kendilerini korumak için sığınaklar tasarladı.

Tom sought shelter from the rain. - Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.

koru
{f} guarding

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

The soldiers were guarding the bridge. - Askerler köprüyü koruyorlardı.

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

التركية - التركية

تعريف korunabilen في التركية التركية القاموس.

Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
korunabilen
المفضلات