Tom speaks Spanish, and so does Betty.
- Tom İspanyolca konuşuyor, ve Betty de.
He speaks Spanish, not to mention English and German.
- İngilizce ve Almanca yanı sıra, İspanyolca konuşuyor.
They are talking loudly when they know they are disturbing others.
- Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
Who were you talking to?
- Kiminle konuşuyordun?
John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
I want to talk to you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
Don't talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
Do not talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You need to speak out.
- Senin konuşman gerekiyor.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
They talked during the movie.
- Film sırasında konuştular.
We talked the night away.
- Biz geceyi konuşarak geçirdik.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.