Tom doesn't feel like talking to Mary tonight.
- Tom'un bu gece Mary ile konuşmayı canı istemiyor.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
- Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
The speech lasted thirty minutes.
- Konuşma yarım saat sürdü.
Don't talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
I'd like to talk to Mr Smith. This is Smith speaking.
- Bay Smith ile konuşmak istiyorum. Ben Smith.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
The address was in favor of their social movement.
- Konuşma onların sosyal hareketinin lehineydi.
The opening address was a success.
- Açılış konuşması bir başarıydı.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
She has not spoken to me yet.
- O, benimle henüz konuşmadı.
These structures would rarely, if ever, occur in spoken English.
- Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
We need to chat soon.
- Kısa süre içinde konuşmalıyız.
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
I would like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I'd like to have a word with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
I need to make a telephone call.
- Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.
I'll put your call through in a minute.
- Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.
It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
- Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
I don't want to talk about the weather.
- Hava hakkında konuşmak istemiyorum.
It's not easy to speak English.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
You have the right to free speech, but not the right to slander.
- Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
It was just a figure of speech.
- O sadece bir konuşma şekliydi.
It's just a figure of speech.
- Bu sadece bir konuşma şekli.
Only human beings are capable of speech.
- Sadece insan konuşma yeteneğine sahiptir.
Can you speak English?
- İngilizce konuşabiliyor musun?
I don't speak Japanese.
- Japonca konuşamıyorum.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
I would like to discuss about the price with you.
- Seninle fiyat hakkında konuşmak istiyorum.
I avoid discussing personal subjects with my boss.
- Patronumla kişisel konuları konuşmaktan imtina ederim.
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You've spoken with Tom since I have, haven't you?
- Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?
You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
It was really nice chatting with you.
- Seninle konuşmak güzeldi.
Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways.
- Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
I want to talk to your uncle.
- Amcanla konuşmak istiyorum.
Do not talk with your mouth full.
- Ağzın doluyken konuşma.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
Can we speak outside for a moment?
- Bir an dışarıda konuşabilir miyiz?
You need to speak out.
- Senin konuşman gerekiyor.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
May I speak to Pedro?
- Pedro ile konuşabilir miyim?
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue.
- Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
Who were you talking to?
- Kiminle konuşuyordun?
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
This argument is pure rhetoric.
- Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.
I need someone with whom I can converse.
- Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
I want to have a talk with you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
Tom wants to have a talk with Mary.
- Tom, Mary ile konuşmak istiyor.
I want to have a talk with him.
- Onunla bir konuşmak istiyorum.
Tom, I want to have a talk with you.
- Tom, seninle konuşmak istiyorum.
It is difficult to speak Chinese well.
- Çinceyi iyi konuşmak zordur.
My dream is to speak Chinese fluently.
- Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.