kontrolcü

listen to the pronunciation of kontrolcü
التركية - الإنجليزية
{i} checker
To mark in a pattern of alternating light and dark spots, like a checkerboard
To develop markings in a pattern of alternating light and dark spots, like a checkerboard
One who checks something
{v} to diversify, vary, mix
{f} diversify with color, variegate; mark like a checkerboard
To variegate or diversify with different qualities, colors, scenes, or events; esp
The clerk who tallies cost of purchases and accepts payment
The part of this COBOL system that checks the syntax of your COBOL source program and produces intermediate code See also intermediate code
A piece in the game of draughts or checkers
A playing piece in the game of checkers (British: draughts)
an attendant who checks coats or baggage
one who checks the correctness of something
To mark with small squares like a checkerboard, as by crossing stripes of different colors
Checkers is a game for two people, played with 24 round pieces on a board
The employee who completes the exchange of merchandise for payment
One of the fifteen white or fifteen black markers that the players move around the board according to rolls of the dice (Also called a man, piece, or stone )
{i} one of the squares of a checkered pattern; piece used in checkers (board game); one who checks, inspector, examiner
The two phases of compilation are sometimes treated as if they were two separate compilers The first phase of compilation is thus sometimes called the Checker See also check phase
mark into squares or draw squares on; draw crossed lines on
kontrol
check

Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again. - Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.

What time do you start check-in? - Bagaj kontrolüne ne zaman başlarsınız?

kontrol
control

You used a condom for birth control, right? - Doğum kontrolü için bir prezervatif kullandın, değil mi?

Water law is the field of law dealing with the ownership, control, and use of water as a resource. - Su yasası bir kaynak olarak suya sahip olma, kontrolü ve kullanımı ile ilgili hukuk alanıdır.

kontrol
governance
kontrol
supervision
kontrol
countenance
kontrol
{i} rein
kontrol
grip

Tom got a grip on his emotions. - Tom duygularını kontrol altına aldı.

kontrol
command
kontrol
(Bilgisayar) control desk
kontrol
controlling

The next four to six weeks are crucial in controlling the massive Ebola outbreak. - Önümüzdeki 4 ila 6 hafta, büyük Ebola salgınını kontrol etmekte çok önemlidir.

The police were controlling the crowd. - Polis kalabalığı kontrol ediyordu.

kontrol
disposal
kontrol
hand

Things got a little out of hand. - İşler biraz kontrolden çıktı.

Hand washing is one way to control bacteria. - El yıkama, bakterileri kontrol etmek için bir yoldur.

kontrol
(Ticaret) working papers
kontrol
curb
kontrol
(Ticaret) audit
kontrol
composure
kontrol
metering
kontrol
(Ticaret) visitation
kontrol
direction
kontrol
rounds
kontrol
inspection

Korea received an inspection from the International Atomic Energy Agency. - Kore, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından kontrol edilmiştir.

kontrol
superintendence
kontrol
checking

Tom is checking ID's. - Tom kimlikleri kontrol ediyor.

Why are you checking Mary's mailbox? - Neden Mary'nin posta kutusunu kontrol ediyorsun?

kontrol
{i} overhaul
kontrol
checkout
kontrol
{i} clutch
kontrol
pilot

The pilot is trying to restore communication with the control tower. - Pilot, kontrol kulesi ile olan iletişimi onarmaya çalışıyor.

The pilot was having trouble controlling the aircraft. - Pilot, uçağı kontrol ederken zorluk yaşadı.

kontrol
helm
kontrol
diagnostic
kontrol
control of
kontrol
controling
kontrol
clutches
kontrol
examination
kontrol
checking, inspecting
kontrol
wire

The puppets are controlled by wires. - Kuklalar teller tarafından kontrol edilir.

kontrol
inspector
kontrol
control, check; inspection; command; composure
kontrol
(Hukuk) control, supervising
التركية - التركية
Kontrol yapan, denetçi, kontrolör
kontrol
Yoklama, arama
kontrol
Denetçi, kontrolör
kontrol
Bir işin doğru ve usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını inceleme, denetim, denetleme
kontrol
Bir şeyin gerçeğe ve aslına uygunluğuna bakma
kontrol
Bir şeyin gerçeğe ve aslına uygunluğuna bakma: "Duygululuk olsa olsa akılla bağdaştığı, aklın kontrolünde kaldığı ölçüde bir değer taşır."- N. Cumalı
kontrolcü
المفضلات