komşular

listen to the pronunciation of komşular
التركية - الإنجليزية
neighborhood

Bill boasts of owning the biggest car in the neighborhood. - Bill kendi büyük arabasıyla komşularına karşı övünür.

neighbours [Brit.]
neighbourhood [Brit.]
neighbors

She tried to spice up the conversation with gossip about the neighbors. - O, konuşmayı komşular hakkındaki dedikodu ile tatlandırmaya çalıştı.

I felt the terror of my neighbors after the earthquake. - Depremden sonra komşularımın dehşetini duydum.

neighbours

What will the neighbours think? - Komşular ne düşünecek?

She doesn't say hello to her neighbours. - Komşularına merhaba demez.

{i} neighbourhood
komşu
{i} neighbor

I had an interesting conversation with my neighbor. - Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.

Japan and South Korea are neighbors. - Japonya ve Güney Kore komşudur.

komşu
{i} neighbour

My neighbours have already explained to me who Björk is. - Komşularım bana zaten Björk'ün kim olduğunu açıkladılar.

He's my neighbour, but I don't know him that well. - O benim komşum ama onu iyi tanımıyorum.

komşu
adjacent

My home town is adjacent to the ocean. - Memleketim okyanusa komşu.

France is adjacent to Spain. - Fransa, İspanya ile komşudur.

komşu
contiguous
komşu
neighboring

We must promote commerce with neighboring countries. - Komşu ülkelerle ticareti desteklemeliyiz.

The fire spread and licked the neighboring house. - Yangın yayıldı ve komşu evi yaladı.

komşu
next to
komşu
batch
komşu
conterminous
komşu
coterminous
komşu
neighbouring

The two neighbouring countries differ from each other in all respects. - İki komşu ülke her açıdan birbirinden farklıdır.

Our village is Catholic, but the neighbouring village is Evangelist. - Köyümüz Katoliktir, ancak komşu köy Evangelisttir.

komşu
flanking
komşu
Jones

The Joneses go to the store. - Komşular mağazaya gidiyor.

komşu
next door

Tom married the girl next door. - Tom kapı komşusu kızla evlendi.

The boy next door fell head first from a tree. - Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.

komşu
neighbouring [Brit.]
komşu
neighboring, adjacent
komşu
neighbour, neighbor; neighbouring, adjacent; next-door
komşu
vicinal
komşu
the Joneses

The Joneses go to the store. - Komşular mağazaya gidiyor.

komşu
neighbour [Brit.]
komşu
nextdoor
komşu
vicinsl
التركية - التركية
(Hukuk) CİRAN
Komşu
tutaş
Komşu
(Osmanlı Dönemi) MÜCAVİR
komşu
Sınır ortaklığı bulunan, mücavir: "Komşu bahçeler arasında da pek kullanılmayan yan kapılar vardı."- Ç. Altan
komşu
Konutları yakın olan kimselerin birbirine göre aldıkları ad
komşu
Sınır ortaklığı bulunan, mücavir
komşular
المفضلات