Delectable odors of ham and toast pervaded the air.
- Jambon ve tostun nefis kokuları havaya yayıldı.
There is a foul odor in the air.
- Havada rahatsız edici bir koku var.
The odor of dirty socks makes me gag.
- Kirli çorapların kokusu beni kusturur.
The odour disgusts me.
- Koku beni tiksiniyor.
These flowers have a really nice fragrance.
- Bu çiçeklerin çok hoş bir kokusu var.
The roses have a nice fragrance.
- Güllerin güzel bir kokuları vardır.
Petrichor - (noun) the earthy scent when rain falls on dry soil; the smell of earth after rain.
- Petrichor - kuru toprağa yağmur düştüğünde dünyevi koku; yağmurdan sonra toprak kokusu.
The hunting dogs followed the scent of the fox.
- Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.
A dog's sense of smell is much keener than a human's.
- Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
The stench is overpowering.
- Kötü koku bayıltıyor.
I'm going to take a shower because I stink.
- Duş alacağım, çünkü kokuyorum.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
Given the lovely smell, there's no doubting that lunch is ready.
- Güzel koku göz önüne alındığında, öğle yemeğinin hazır olduğundan şüphe yok.
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
The aroma of coffee wafted in from the kitchen alluringly.
- Mutfaktan yayılan kahvenin kokusu cezbediciydi.
The aroma of the flowers was the first thing Sarah noticed when she entered the greenhouse.
- Çiçeklerin kokusu Sarah'ın seraya girdiğinde fark ettiği ilk şeydi.
Sami's house was smelling.
- Sami'nin evi kokuyordu.
Keep a box of baking soda in the fridge to keep it smelling clean.
- Onu temiz kokulu tutmak için buzdolabında bir kutu kabartma tozu tut.
The smell of the flowers came in through the open windows of the bus.
- Çiçeklerin kokusu, otobüsün açık pencerelerinden içeri girdi.