Tom her zaman öyle kısık sesle konuşur ki ne söylediğini ben zar zor anlayabiliyorum.
- Tom always speaks in such a low voice that I can barely understand what he says.
Çarpılmaktan zar zor kurtuldum.
- I barely missed being struck.
Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.
- We have barely enough bread for breakfast.
Bazen içecek çok fazla şey ancak yeterlidir.
- Sometimes too much to drink is barely enough.
Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
- It barely ever rains here.
O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
Bir saatten daha fazla bir süredir burada bekliyoruz ve sıra çok az hareket etti.
- We've been standing here for more than an hour and the line has barely moved.
Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be barely paying attention.
Tom çok çok az ilgileniyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be barely paying attention.
O artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
- He barely speaks to me anymore.
Leyla ve Sami birbirlerini hemen hemen hiç tanımıyorlardı.
- Layla and Sami barely knew each other.
Bunu güçbela zamanında yaptım.
- I barely made it on time.
Tom ancak kirasını ödeyebiliyor.
- Tom can barely pay his rent.
Ancak sabah kahvaltısı için yeterli ekmeğimiz var.
- We have barely enough bread for breakfast.