My job is to forgive you, which I do.
- Benim işim seni affetmektir, ki onu yaparım.
She sang a song, the title of which I did not know.
- O bir şarkı söyledi, ki onun adını bilmiyordum.
It was so foggy I couldn't tell who it was.
- O kadar sisliydi ki onun kim olduğunu söyleyemedim.
Yesterday I ran into Yamada, whom I hadn't seen in years.
- Dün Yamada'ya rastladım, ki onu yıllardır görmemiştim.
The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.
- Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.
This is so heavy a box that I can't carry it.
- Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam.
Yesterday I ran into Yamada, whom I hadn't seen in years.
- Dün Yamada'ya rastladım, ki onu yıllardır görmemiştim.
I regret to say that he is ill in bed.
- Ne yazık ki o yatakta hastaydı.
My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
- Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
She sang a song, the title of which I did not know.
- O bir şarkı söyledi, ki onun adını bilmiyordum.
Pride tends to develop into hubris, which is close kin to madness.
- Gurur, kibre dönme eğilimindedir; ki o da deliliğin yakın akrabasıdır.