kaynama

listen to the pronunciation of kaynama
التركية - الإنجليزية
{i} boiling

When I arrived, the dispute had reached its boiling point. - Ben geldiğimde, anlaşmazlık kaynama noktasına ulaşmıştı.

Sami's rage reached boiling point. - Sami'nin öfkesi kaynama noktasına ulaştı.

simmer
conglutination
joining
boiling, ebullition
knitting (of broken bones)
surging up, bubbling up
boil

Chestnuts have to be boiled for at least fifteen minutes. - Kestaneler en azından on beş dakika kaynamalı.

Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius. - Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.

welding
(Biyokimya) fusion
teeming
sticking
ebullition
kaynamak
boil
kaynama derecesi
boiling range
kaynama noktası
boiling point

When I arrived, the dispute had reached its boiling point. - Ben geldiğimde, anlaşmazlık kaynama noktasına ulaşmıştı.

Sami's rage reached boiling point. - Sami'nin öfkesi kaynama noktasına ulaştı.

kaynama sıcaklığı
boiling temperature
kaynama ısısı
boiling temperature
kaynamak
founder
kaynamak
stick
kaynamak
surge
kaynamak
swarm with
kaynamak
ferment
kaynamak
(Biyokimya) fuse
kaynamak
teem with
kaynamak
surge up
kaynamak
well out
kayna
swarm with
kayna
{f} boiling

The water is boiling away. - Su kaynayıp buharlașıyor.

Put the eggs into the boiling water. - Yumurtaları kaynar suyun içine koyun.

kayna
teem
kaynamak
seethe
kaynamak
crawl
kaynamak
broil
film kaynama
(Fizik,Teknik) film boiling
film kaynama
(Fizik) leidenfrost effect
fokurdayarak kaynama
gurgitation
girdap gibi kaynama
gurgitation
kaynamak
weld
kaynamak
(ile) spill over with
kaynamak
to have a burning sensation (in the stomach)
kaynamak
to boil; to ferment, to effervesve; (mide) to burn, to sour; to surge up, to seethe; to swarm with sb/sth, to teem with, to crawl with, to be alive with, to abound in/with sth; (kemik) to knit
kaynamak
join
kaynamak
well
kaynamak
(for a broken bone) to knit
kaynamak
swarm
kaynamak
bubble up
kaynamak
to surge up, seethe
kaynamak
(for a plan) to be cooked up in secret
kaynamak
boil away
kaynamak
teem
kaynamak
slang to disappear without a trace
kaynamak
abound
kaynamak
conglutinate
kaynamak
slang (for a lesson hour) to be wasted
kaynamak
to swarm, teem
kaynamak
to fidget
kaynamak
come to the boil
kaynamak
bubble
التركية - التركية
Testinin içinde çok az suyla pişen et ile yapılan bir yemek
Kaynamak işi
galeyan
kaynama noktası
Saf bir sıvının belirli bir basınçta kaynamaya başladığı sıcaklık
Kaynamak
(Osmanlı Dönemi) ŞEYT
Kaynamak
galeyan etmek
Kaynamak
(Osmanlı Dönemi) TEGARRÜR
Kaynamak
(Osmanlı Dönemi) CEYEŞAN
kayna
Kayığın kenarları
kayna
Kayığın iki yanında bulunan ve kıyıya çekmek için ip takılanacak çıkıntılar
kaynamak
Eski durumunu almak, birbirine yapışmak
kaynamak
Çok miktarda bulunmak
kaynamak
Ekşimek
kaynamak
Çalkantı durumunda olmak, dalgalanmak
kaynamak
Kabarıp köpürmek
kaynamak
Huzursuzluk, tedirginlik olmak
kaynamak
Yerden çıkmak: "Paşaoluk yaylasının her bucağından bir pınar kaynar."- F. R. Atay
kaynamak
Kapanmak, iyileşmek
kaynamak
Arada kaybolmak
kaynamak
Gizli bir iş çevirmek, için için hazırlanmak
kaynamak
Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak: "Gittikçe kaynayıp kabaran bir hiddet, taşmak raddesine gelmiş kelimelerle dudaklarına kadar çıkıp titriyordu."- H. Z. Uşaklıgil
kaynamak
Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak
kaynamak
Yara kapanmak, iyileşmek
kaynamak
Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulunca buhar durumuna geçerek fokurdamak
kaynamak
Pişmek, haşlanmak
kaynamak
Gerektiği gibi yapılamamak
kaynamak
Yiyecek, içecek pişmek, haşlanmak: "Doktorun sade kaynamış kahvesini söylemesini bekledi ve garson gider gitmez konuştu."- T. Buğra
kaynamak
Mide ekşimek. Çalkantı durumunda olmak, dalgalanmak. Çok miktarda bulunmak
kaynamak
Yerden çıkmak
kaynamak
Kırık, çatlak kemik veya metal parçalar eski durumunu almak, birbirine yapışmak
kaynamak
Mayalı bir şey kabarıp köpürmek
kaynamak
Bir yerde huzursuzluk, tedirginlik olmak
kaynamak
Coşmak, heyecanlanmak
kaynama
المفضلات