Tom is quarrelsome, isn't he?
- Tom kavgacı, değil mi?
Wow, you're really in a bad mood. Don't get scrappy.
- Vay, gerçekten berbat bir ruh halindesin. Kavgacı olma.
He was expelled from school for fighting.
- Kavga ettiği için okuldan kovuldu.
Tom and Mary were always fighting.
- Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı.
Our friendship is greater than our quarrels.
- Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
Siblings should not quarrel.
- Kardeşler kavga etmemelidir.
Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
- Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
You need to stop provoking fights with Tom.
- Tom'u kışkırtan kavgaları durdurmalısın.
Watch out for rowdy or drunk customers.
- Kavgacı ya da sarhoş müşterilere dikkat edin.
Everybody row in concert!
- Konserde herkes kavgaya karıştı!
I agree with you, so there's no need to be so argumentative.
- Sana katılıyorum, o yüzden bu kadar kavgacı olmaya gerek yok.
The argument ended in a fight.
- Tartışma kavga ile sona erdi.
I really don't want a battle.
- Gerçekten bir kavga istemiyorum.
Tom got involved in the brawl.
- Tom bir kavgaya karıştı.
Dan triggered a brawl between Matt and Linda.
- Dan, Matt ve Linda arasında bir kavgayı tetikledi.
Sami was involved in the altercation.
- Sami kavgaya karıştı.
The chief of police told reporters that both a member of the public and a police officer had been injured in last night's altercation.
- Polis şefi muhabirlere verdiği demeçte, dün gece çıkan kavgada hem bir vatandaş hem de bir polis memuru yaralandığını söyledi.
Tom quarreled with Mary.
- Tom, Mary'yle kavga etti.
He quarreled with his own self.
- O kendi kendine kavga etti.
Those two departments are sometimes at odds with each other.
- Bu iki bölüm bazen birbiriyle kavgalıdır.
Wow, you're really in a bad mood. Don't get scrappy.
- Vay, gerçekten berbat bir ruh halindesin. Kavgacı olma.