We had no choice except to put up with it.
- Ona katlanmaktan başka seçimimiz yoktu.
I shouldn't have to put up with this noise.
- Bu gürültüye katlanmak zorunda olmamalıyım.
You have to endure a lot of hardships in life.
- Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın.
It's hard to endure the boastings of the French.
- Fransız palavralarına katlanmak zordur.
The only thing we could do was to bear with it.
- Yapabileceğimiz tek şey ona katlanmaktı.
Love is like the measles. We all have to go through it.
- Aşk kızamık gibidir. Hepimiz ona katlanmak zorundayız.
The only thing we could do was to bear with it.
- Yapabileceğimiz tek şey ona katlanmaktı.
Bearing can be unbearable.
- Katlanma dayanılmaz olabilir.
They will not stand for such treatment.
- Böylesine bir muameleye katlanmazlar.
Tom tried to stand, but couldn't.
- Tom katlanmaya çalıştı ama yapamadı.