kasadan

listen to the pronunciation of kasadan
التركية - الإنجليزية
safe
Wicked, cool, awesome, respectable

Yeah, safe mate, wassup?” says one hoodie, who should at least be credited with attempting a more detailed sentence construction.

{n} a kind of buttery
If it is safe to say or assume something, you can say it with very little risk of being wrong. I think it is safe to say that very few students expend the effort to do quality work in school + safely safe·ly I think you can safely say she will not be appearing in another of my films
If you are safe, you have not been harmed, or you are not in danger of being harmed. Where is Sophy? Is she safe? + safely safe·ly All 140 guests were brought out of the building safely by firemen
{i} strongbox, steel box used for storing valuables; ventilated cabinet used to store and preserve food; condom (American Slang)
Something that is safe does not cause physical harm or danger. Officials arrived to assess whether it is safe to bring emergency food supplies into the city Most foods that we eat are safe for birds. a safe and reliable birth control option. dangerous
to make safe
Conferring safety; securing from harm; not exposing to danger; confining securely; to be relied upon; not dangerous; as, a safe harbor; a safe bridge, etc
Providing protection from danger; providing shelter
A square which is not guarded by the enemy
A safe course of action is one in which there is very little risk of loss or failure. Electricity shares are still a safe investment + safely safe·ly We reveal only as much information as we can safely risk at a given time
strongbox where valuables can be kept safe
If you are at a safe distance from something or someone, you are far enough away from them to avoid any danger, harm, or unpleasant effects. I shall conceal myself at a safe distance from the battlefield
A safe is a strong metal cupboard with special locks, in which you keep money, jewellery, or other valuable things. The files are now in a safe to which only he has the key. see also safely
Condition of exposure under which there is a practical certainty that no harm will result to exposed individuals Source: US EPA
South Africa Far East (submarine cable)
Incapable of doing harm; no longer dangerous; in secure care or custody; as, the prisoner is safe
Condition of exposure under which there is a "practical certainty" that no harm will result in exposed individuals
{s} secure; guarded, protected; careful, cautious; unharmed; involving low risk or harm or loss
kasa
case

Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted. - Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık.

We need more than ten cases of beer for our party. - Partimiz için on kasadan daha fazla biraya ihtiyacımız var.

kasa
safe

Please lock the safe. - Lütfen kasayı kilitle.

I forgave the boy for stealing the money from the safe. - Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.

kasa
{i} vault

Dan broke into the vault and stole millions of dollars. - Dan kasa dairesine girdi ve milyonlarca dolar çaldı.

kasa
checkout
kasa
coffer
kasa
chest
kasa
{i} register

Tom was caught stealing money from the cash register. - Tom yazar kasadan para çalarken yakalandı.

Tom was accused of stealing money from the cash register. - Tom yazar kasadan para çalmakla suçlandı.

kasa
till
kasa
horse

This is an equestrian town! You will see horses everywhere. - Burası bir binicilik kasabasıdır! Atları her yerde göreceksiniz.

kasa
housing
kasa
cash point
kasa
(Ticaret) safety deposit box

Tom has a safety deposit box. - Tom'un bir banka kasası var.

Tom keeps his important papers in a safety deposit box. - Tom önemli evraklarını güvenli bir kasada saklıyor.

kasa
(Turizm) safe deposit box

Tom keeps his passport in a safe deposit box at the bank. - Tom pasaportunu bankada güvenli bir kasada saklıyor.

I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available. - Uygun olan bir çelik kasaya değerli eşyalarımı koymak istiyorum.

kasa
(Ticaret) check-out
kasa
(Ticaret) lockbox
kasa
box

Tom keeps his passport in a safe deposit box at the bank. - Tom pasaportunu bankada bir kiralık kasada tutuyor.

I asked Tom if he had a safe deposit box. - Tom'a bir çelik kasası olup olmadığını sordum.

kasa
grummet
kasa
cab

The whole town has cable TV. - Tüm kasaba kablolu TV'ye sahip.

kasa
(Ticaret) safety-deposit
kasa
(Askeri) grommet
kasa
bodywork
kasa
(Avcılık) box magazine
kasa
safe-deposit
kasa
casing
kasa
frame

He stood under the door frame. - O kapı kasasının altında durdu.

The door frame is warped and the door won't close properly. - Kapı kasası çarpık ve kapı uygun şekilde kapanmayacak.

kasa
(Askeri) eye spliced loop of a rope
kasa
check counter
kasa
crate

I need something to open this crate with. - Bu kasayı açmak için bir şeye ihtiyacım var.

kasa
vaulting horse
kasa
cash desk
kasa
safe custody
kasa
pay desk
kasa
banker
kasa
payoff office
kasa
strong box
kasa
(Denizcilik) loop on the end of a rope; grommet
kasa
door frame; window frame
kasa
body (of a truck or railroad car)
kasa
case (for holding type)
kasa
case (for bottles)
kasa
Peter

Philip, like Andrew and Peter, was from the town of Bethesda. - Philip, Andrew ve Peter gibi, Bethesda kasabasındandı.

kasa
cashier's desk
kasa
in games the bank
kasa
safe, strongbox, coffer; till; safe-deposit box; box, chest; cab, bodywork; door frame, window frame; case, crate; checkout, desk; horse; grommet, grummet
kasa
cashbox
kasa
cash register

Tom caught Mary stealing money from the cash register. - Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.

A fat cash register attracts robbers. - Dolu bir yazar kasa soyguncuları çekiyor.

kasa
safe, strongbox
kasa
cashier's office
kasa
vaulting-horse
kasa
cash register, till
kasa
strongbox
kasa
desk
kasa
gymnastics horse
kasa
(kapı veya pencere) casing
kasa
cashiers
kasa
cashier

Please pay the cashier. - Lütfen kasaya ödeyin.

kasa
crateful
التركية - التركية

تعريف kasadan في التركية التركية القاموس.

KASA
(Osmanlı Dönemi) Kabalık
KASA
(Osmanlı Dönemi) Şiddet
KASA
(Osmanlı Dönemi) Katılık
kasa
Halatların çımalarına açılmayacak şekilde yuvarlak şekilde yapılan ve dikişle emniyete alınan yuvarlak büyük halkalar
kasa
Vagon, kamyon veya traktörün yük taşımak için şasiye bağlanmış üst bölümünü oluşturan parça
kasa
Kapı ve pencerelerin sabit olarak tutturulduğu asıl çerçeve
kasa
Dizgi harflerinin konulduğu gözlerden oluşan tabla
kasa
Tahta veya sentetik maddelerden yapılmış, dört köşe, sağlam ambalaj parçası, sandık: "Barın kapısı önünde bira kasaları yığılmıştı."- A. İlhan
kasa
Bir misinanın ucunu ikiye katlayarak kendi bedeni üzerinde düğümlenip yapılan bağ
kasa
Tırpan
kasa
Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap: "Arkaya doğru bir adım atıp sırtını meyhanecinin kasasına dayadı."- S. F. Abasıyanık
kasa
Basımcılıkta dizgi harflerinin konulduğu gözlerden oluşan tabla
kasa
Biribiri üzerine istif edilerek yüksekliği ayarlanabilen atlama aracı
kasa
Tahta veya sentetik maddelerden yapılmış, dört köşe, sağlam ambalaj parçası, sandık
kasa
Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap
kasa
Ticarethanelerde para alınıp verilen yer
kasa
Bazı oyunlarda oyunu yönetme veya para karşılığında fiş verme işi
kasa
Siğil
kasa
Kanatların bağlı bulunduğu kapı ya da pencere çerçevesi
kasadan
المفضلات