kararsızlık

listen to the pronunciation of kararsızlık
التركية - الإنجليزية
instability
{i} indecision
dither
hesitance
fluctuation
looseness
haziness
inconsistency
doubt
infirmity
irresolution
dubiousness
infirmity of purpose
changeability
flightiness
(Hukuk) transition, instability
indecision, quandary; instability, unsteadiness
incertitude
fickleness
indeterminate
hesitancy
doubtfulness
loose
sensitivity
unstable
vicissitude
mutability
indecisiveness
ambivalence
light mindedness
uncertainty
irresoluteness
unstability
shilly-shally
unsteadiness
ambivalency
inconstancy
destabilisation
cold feet
(Tıp) lability
{i} suspense
indetermination
fickle
{i} quandary
{i} variability
waver
{i} oscillation
{i} vacillation
karar
decision

This decision will reflect on his future career. - Bu karar onun gelecekteki mesleğini belirtecektir..

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

karar
{i} judgment

It was a judgment call. - Kanaate dayalı bir karardı.

I made a judgment call. - Kanaate dayalı bir karar verdim.

kararsızlık belirten
dubitative
karar
determination

Tom has strong determination. - Tom'un güçlü bir kararlılığı var.

It requires just a little determination. - Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.

karar
decision, resolution; judgement, sentence, finding, decree; stability, constancy; proper degree, reasonable degree; reasonable, decent
karar
{i} verdict

The jury has reached a verdict. - Jüri bir karara vardı.

Tom showed no reaction to the verdict. - Tom karara hiçbir tepki göstermedi.

karar
vote

I'm not changing my vote. - Kararımı değiştirmiyorum.

I've decided never to vote again. - Bir daha asla oy kullanmamaya karar verdim.

karar
{i} conclusion

That's your conclusion, not mine. - O, benim değil senin kararın.

Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other. - Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.

karar
sentence

I've decided to write 20 sentences on Tatoeba every day. - Her gün Tatoeba'da 20 tane cümle yazmaya karar verdim.

I've decided to write 20 sentences every day on Tatoeba. - Tatoeba'da her gün 20 tane cümle yazmaya karar verdim.

karar
ordinance
karar
find
karar
(Kanun) claim
karar
injunction
karar
(Latin) decretum
karar
reasonable degree
karar
(Ticaret) declaration
karar
(Latin) sententia
karar
(Kanun) rule
karar
dijudication
karar
decent
karar
(Kanun) ministerial
karar
(Ticaret) agreement
karar
reasonable
karar
(Latin) judicatum
karar
constancy
karar
proper degree
karar
decision making
karar
fiat
karar
resolve

She resolved on going to college. - O, üniversiteye gitmeye karar verdi.

She resolved to work as a volunteer. - O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.

karar
darken

The jealousy is starting to darken Tom's mind. - Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.

At the end of April, the water of the Yellow River had darkened. - Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.

karar
settlement
karar
{f} darkening
karar
adjudication
karar
arbitrament
karar
become overcast
karar
{f} dim

They're dimming the lights. The play is about to begin. - Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.

Could you dim the lights a little? - Işıkları biraz karartır mısın?

karar
making decisions
karar
decided on
karar
made the decision
karar
decision to
karar
take decisions
karar
decide for
karar
in decision
karar
deciding on
gizil kararsızlık
(Meteoroloji) latent instability
karar
resolution

Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution. - Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.

This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict. - Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.

karar
decider
karar
decree
karar
judgement [Brit.]
karar
award
karar
estimate, approximation
karar
stability, predictability
karar
(Hukuk) award, decision, ruling, resolution, assessment, conclusion
karar
holding
karar
finding

We're finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.

I'm finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.

karar
proper degree, acceptable limit
karar
just right, neither too little nor too much
karar
classical Turkish mus. a return to the original mode
karar
doom
karar
darkened

The air was darkened by the smoke. - Hava duman tarafından karartıldı.

Suddenly, the clouds darkened the sky. - Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.

karar
perpetuity
karar
fixity
karar
judg(e)ment
karar
{i} judgement

I have absolute confidence in your judgement. - Senin kararına mutlak güvenim var.

The judgement was impeccable. - Mahkeme kararı hatasızdı.

karar
sense

Living the kind of life that I live is senseless and depressing. - Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.

It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college. - Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.

karar
overcast
parasal kararsızlık
(Hukuk) monetary instability
potansiyel kararsızlık
(Meteoroloji) potential instability
التركية - التركية
Kararsız olma durumu, tereddüt: "Benim yerimde kim olsa başka türlü yapamayacağına emin olduğumdan bu kararsızlıklarımı mazur görüyorum."- R. H. Karay
Kararsız olma durumu, tereddüt
Düzensizlik, istikrarsızlık: "Bu ne kararsızlık, ne döneklik, muttasıl dil değiştiriyoruz."- R. H. Karay
Düzensizlik, istikrarsızlık
(Osmanlı Dönemi) MERC
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Oturaklı yer. Sâkin olacak yer
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Sabit ve sakin olmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Dolanmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Değişmez hâle gelmek
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Gitmeyip kalmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun
Karar
(Osmanlı Dönemi) KURR
Karar
hüküm
karar
Değişmez olma
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı
karar
Bu yargıyı bildiren belge
karar
Türk Müziğinde taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk Müziğinde, taksim yaparken ana makama döznüş
karar
Tam ölçüsünde, ne az ne çok
karar
Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı: "Kararımı biradere pek güçlükle kabul ettirdim."- R. N. Güntekin
karar
Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı
karar
Tartışılarak verilen kesin yargı
kararsızlık
المفضلات