karanlık

listen to the pronunciation of karanlık
التركية - الإنجليزية
darkness

The light shines in the darkness. - Işık karanlıkta parlar.

The twilight merged into darkness. - Alacakaranlık karanlıkla birleşti.

{i} dark

Bats usually fly in the dark. - Yarasalar genelde karanlıkta uçar.

He is terrified of the dark. - O karanlıktan çok korkar.

gloomy

The gloomy house was like a ghost. - Karanlık ev bir hayalet gibiydi.

The sky is gloomy and gray - a typical rainy-season sky. - Gökyüzü karanlık ve gri - Tipik bir yağışlı mevsim havası.

foggy
obscure, unclarified
sombreness
dark, gloomy; obscure, murky, dreamy; the dark, darkness, gloom
shadowy

The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins? - Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?

dark, without light
inkiness
deepness
somberness
obscure
the dark, darkness; dark place
gloominess
dun
funny
tenebrous
sombre
night

It was a dark and stormy night. - Karanlık ve fırtınalı bir geceydi.

As he sits in the dark, typing away at his computer, he hears the sound of morning birds chirping away and realizes he has been up all night - but the insomniac still refuses to sleep. - O karanlıkta otururken bilgisayarında yazı yazıyor, cıvıl cıvıl öten sabah kuşlarının sesini duyuyor ve bütün gece uyumadığını fark ediyor- fakat uykusuzluk hastası hâlâ uyumayı reddediyor.

dusky
murky

Police searched the murky lake. - Polisler karanlık gölü aradı.

shady
darkling
deep

It was a deep darkness. - Bu derin bir karanlıktı.

clouded
obscuration
murk

Police searched the murky lake. - Polisler karanlık gölü aradı.

shadow

The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins? - Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?

A dark shadow passed behind Tom. - Tom'un arkasından karanlık bir gölge geçti.

gloom

The sky is gloomy and gray - a typical rainy-season sky. - Gökyüzü karanlık ve gri - Tipik bir yağışlı mevsim havası.

The gloomy house was like a ghost. - Karanlık ev bir hayalet gibiydi.

unlit
underexposed
funny peculiar
dangerous

I've heard that it's dangerous to be walking alone on Park Street after dark. - Karanlıktan sonra Park Caddesi'nde yalnız yürümenin tehlikeli olduğunu duydum.

pitchy
bad, wicked
somber
obscurity
dingy
(Aydınlatma) dim

We saw a dim light in the darkness. - Karanlıkta loş bir ışık gördük.

fishy
murkiness
shade
tenebrious
funerary
mistiness
obscureness
sullen
equivocal
tamus
fuscous
blackout
caliginous
stygian
doubtful
dreamy
karanlık oda
darkroom

What are you looking for in the darkroom? - Karanlık odada ne arıyorsun?

karanlık oda
camera obscura
karanlık çıkarmak (foto)
underexpose
karanlık gece
dark night
karanlık oda
(Fotoğrafçılık) Print room

Baskı odası.

karanlık yer
dark places
karanlık akım
dark current
karanlık basmadan
before nightfall
karanlık basmak
night to fall
karanlık basmak
close upon
karanlık basmak
close in
karanlık basmak
become dark
karanlık basmak
(night) to fall
karanlık basmak
come on
karanlık basmak
for darkness or night to fall
karanlık bastırmak
fall
karanlık basıyor
it is getting dark
karanlık boşalım
dark discharge
karanlık direnci
dark resistance
karanlık dönem
dark period
karanlık düşünce
wicked thought
karanlık etmek
to block the light
karanlık gün
dark day
karanlık güçler
the powers of evil
karanlık işler yapmak
traffic
karanlık nokta
dark spot
karanlık olmak
to get dark
karanlık yapmak
obscure
karanlık yol
byway
karanlık çağlar
Dark Ages
karanlık çıkarma
underexposure
karanlık çıkarmak
underexpose
alaca karanlık
darkish
alaca karanlık
(morning or evening) twilight, dusk; gloaming
alaca karanlık
crepuscular
karanlıklar
dark of
zifiri (karanlık)
impenetrable
zifiri karanlık
(Konuşma Dili) as black as pitch
zifiri karanlık
pitch-dark

It was pitch-dark outside tonight. - Bu gece dışarısı zifiri karanlıktı.

zifiri karanlık
pitch-black
alaca karanlık
twilight
gecenin ilk karanlığı. gece. karanlık
the darkness of night. night. dark
Aydaki karanlık düzlükler
Maria
aydaki karanlık düzlük
mare
gezegenin karanlık kısmı
nightside
güneş lekesinin karanlık ortası
umbra
sanırım bazı fotoğraflar karanlık çıkmış
I think some of these photos are underexposed
son derece karanlık biçimde
darkliestly
yeterince karanlık
dark enough
zifiri karanlık
pitch dark
zifiri karanlık
as dark as pitch
zifiri karanlık
1. complete darkness. 2. very dark, pitch black, ink black
zifiri karanlık
pitch-black, pitch-dark
التركية - التركية
Karışık
Yasalara, töreye uygun olmayan; karışık
Işığı olmayan, bütünü veya bir parçası ışıktan yoksun olan
Üzüntü, sıkıntı, perişanlık
Yasalara, töreye uygun olmayan: "Bu karanlık işlerin hesabını sorarlar."- M. Ş. Esendal
Işık olmama durumu: "Biz, karanlığın içinde ilerliyoruz."- H. Taner. Üzüntü, sıkıntı, perişanlık: "Demiştim ya; bütün memleketi bir yas karanlığı kaplamıştı."- Y. K. Karaosmanoğlu
Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum): "Bu kadar karışık ve karanlık bir mevzuda neye istinaden, hangi ... teşhis konulabilir?"- A. Ş. Hisar
Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum)
Işık olmama durumu
(Osmanlı Dönemi) DELES
taran
muzlim
(Osmanlı Dönemi) ZULMET
ariki
(Osmanlı Dönemi) TAHATIH
(Osmanlı Dönemi) FEHME
(Osmanlı Dönemi) UDMUS
akise
(Osmanlı Dönemi) SEHAB
(Osmanlı Dönemi) DAMİC
amus
(Osmanlı Dönemi) AGTAŞ
zifir
(Osmanlı Dönemi) MÜDLEHİMM
(Osmanlı Dönemi) İMLAS
(Osmanlı Dönemi) TAFE
karanlık etmek
Bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak
karanlık oda
Fotoğraf camı banyosu, röntgen muayenesi gibi işlerin yapıldığı ışıksız oda
Karanlıklar
(Osmanlı Dönemi) ZULEM
alaca karanlık
Güneş doğmadan önce veya battıktan hemen sonraki aydınlık, yarı karanlık
karanlıklar
(Osmanlı Dönemi) zulûmât
yarı karanlık
Aydınlık ile karanlık arası bir durum
zifiri karanlık
Çok karanlık
karanlık
المفضلات