karşıya

listen to the pronunciation of karşıya
التركية - الإنجليزية
over
across the street
to the other side
across

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

I saw the children walk across the street. - Çocukları caddeden karşıya geçerken gördüm.

karşı
{e} against

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

My university friend is against terror. - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.

karşı
{e} versus

The exchange rate of the dollar versus the euro has declined. - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.

karşıya geçmek
cross over
karşıya geçmek
to cross over to the other side
karşıya geç
pass across
karşıya geçmek
walk across the street
karşı karşıya gelmek
face
karşı karşıya gelmek
to come face to face, to come across, to meet, to face
karşıdan karşıya geçmek
cross over
karşı karşıya
face to face

The teacher and I sat down face to face. - Öğretmen ve ben karşı karşıya oturduk.

I was face to face with my parents' murder. - Ben anne ve babamın katili ile karşı karşıyaydım.

karşı karşıya
(Hukuk) vis-a-vis
karşı karşıya bırakmak
confront smb. with
karşı karşıya bırakmak
expose
karşı karşıya duran şey
vis-a-vis
karşı karşıya face
to face
karşı karşıya gelme
skirmish
karşı karşıya kalmak
to ccome up against sb/sth, to encounter
karşı karşıya kalmak
expose oneself
karşı karşıya olan
subject to
karşı karşıya olan
subject
karşı karşıya olmak
to face
karşıdan karşıya
across

I was able to swim across the river. - Ben nehri karşıdan karşıya yüzebildim.

The river is fifty yards across. - Nehir karşıdan karşıya elli yardadır.

karşıdan karşıya
athwart
karşıdan karşıya
across the street
karşıdan karşıya
over the street
karşıdan karşıya
from one side to another, across
karşıdan karşıya geçirmek
traverse
karşıdan karşıya geçmek
to cross
karşıdan karşıya geçmek
walk across the street
kayıkla karşıya geçirmek
row down
karşı
{s} opponent

He doesn't stand a chance against his opponent. - Onun rakibine karşı bir şansı yok.

The candidate made wild accusations against his opponent. - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.

karşı
{s} contrary

There is no evidence to the contrary. - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.

karşı
opposite; against; contrary; discordant; facing; toward, towards, to opposite side
karşı
opposite

Their house is just opposite the bus stop. - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

Whose house is opposite to yours? - Kimin evi seninkinin karşısında?

karşı
counter

The slogan for the day dedicated to counter extremism was, rainbow colours instead of brown. - Aşırılığa karşı çıkmak için ithaf edilmiş gün için slogan kahverengi yerine gök kuşağı renkleri idi.

There was no counterevidence. - Hiçbir karşı delil yoktu.

karşı
{e} towards

They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever. - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.

Our feelings towards him are mixed. - Ona karşı duygularımız karışık.

karşı
before

He said that he had met her a week before. - O,bir hafta önce onunla karşılaştığını söyledi.

He recoiled before his master's anger. - O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.

karşı
{e} to
karşı
in spite of the fact that
karşı
(Bilgisayar) disagree

You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual. - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.

John Rutledge disagreed strongly. - John Rutledge şiddetle karşı çıktı.

karşı
(Biyokimya) trans

Let's compare the translation with the original. - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

karşı
(Bilgisayar) remote
karşı
in contrast

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

karşı
adverse
karşı
averse
karşı
derogative
karşı
to counter
karşı
opposed to

He's opposed to racial discrimination. - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.

I'm sorry, but I am opposed to this project. - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.

karşı
agains

You should save some money against a rainy day. - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.

Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her. - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.

Karşı
(Tıp) ante
gerçekle karşı karşıya gelme
a rude awakening
karşı
anti

Anti-Chinese sentiment is on the rise in Myanmar. - Myanmar'da Çin karşıtı düşünceler artıyor.

Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases. - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.

karşı
toward, to, for
karşı
against, as a cure for, as a countermeasure to
karşı
against, contrary to
karşı
con

I contended against falsehood. - Sahteciliğe karşı savaştım.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
toward

They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy. - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

karşı
discordant
karşı
athwart
karşı
contra

In contrast to yesterday, it isn't hot at all today. - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.

Never contradict your elders. - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.

karşı
gainst
karşı
facing, in the direction of, toward
karşı
for

Do not forget to meet me at the station. - Beni istasyonda karşılamayı unutma.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

karşı
counter-, anti-
karşı
opposing

I am willing to go on record as opposing nuclear tests. - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.

He joined the opposing team. - O, karşı takıma katıldı.

karşı
facing

Russia is facing great financial difficulties. - Rusya büyük finansal zorluklarla karşılaşıyor.

I'm facing that problem, myself. - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.

karşı
opposed

We opposed his plan to build a new road. - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.

I'm opposed to what he said. - Onun söylediğine karşıyım.

karşı
repugnant
karşı
facing, opposite
karşı
derogate
karşı
with

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

I met with my teacher in the theater. - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.

kürek çekerek karşıya geçirmek
row down
öğrencilerin karşıya geçtiğini belirten işaret
lollipop
üzerine basılarak karşıya geçilen taş
stepping-stone
التركية - التركية

تعريف karşıya في التركية التركية القاموس.

karşı karşıya
Yüz yüze
karşıdan karşıya
Bir yandan öbür yana
karşıdan karşıya
Karışmaz görünerek, uzaktan
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik."- R. H. Karay. Ön, kat, huzur: "İkisi birden müdürün karşısına çıkarlar."- Y. Z. Ortaç
Karşı
alın
karşı
Bulunan yere göre önde, ileride olan
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi
karşı
Karşılık olarak, mukabil: "Bir ölüm haberine karşı ben, içimde bin ezinti, bin çöküntü duydum."- A. Ş. Hisar. İçin, hakkında: "Edebiyata karşı ilk alaka sizde nasıl ve ne zaman başladı?"- S. F. Abasıyanık. -e doğru: "Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım."- S. F. Abasıyanık
karşı
Karşıt, zıt, muhalif
karşı
Yol, deniz, ırmak vb.nin öbür kıyısı veya yanı
karşı
Doğru, sularında
karşı
İçin, hakkında
karşı
Yüzünü bir şeye doğru çevirerek
karşı
Ön, kat, huzur
karşı
Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi: "Karşımdaki kitap rafında eserlerim sırayla duruyor."- H. E. Adıvar
karşı
Karşılık olarak, mukabil
karşıya
المفضلات