karşılamak

listen to the pronunciation of karşılamak
التركية - الإنجليزية
welcome

We stood at the door to welcome our guests. - Misafirlerimizi karşılamak için kapıda durduk.

They waved flags to welcome the princess. - Prensesi karşılamak için bayraklar salladılar.

meet

I went to the airport to meet my father. - Babamı karşılamak için havaalanına gittim.

Rain or shine, I will come to meet you at the station. - Ne olursa olsun, seni karşılamak için istasyona geleceğim.

satisfy

I was chosen to satisfy you. - Seni karşılamak için seçildim.

greet

Tom wasn't there to greet Mary. - Tom Mary'yi karşılamak için oradaydı.

Paul came to Rome to greet me. - Paul beni karşılamak için Roma'ya geldi.

supply
recoup
to remedy; to prevent
counterpoise
provide

He has a wife and two young children to provide for. - O ihtiyaçlarını karşılamak için bir karıya ve iki küçük çocuğa sahiptir.

I'm trying my best to provide for you and your brother. - Senin ve erkek kardeşinin ihtiyaçlarını karşılamak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

answer
take

Don't take the trouble to come and meet me. - Gelip beni karşılamak için zahmet etmeyin.

to welcome, to receive; to receive, to greet with; to meet, to cover; to compensate; to block up
make amends
recompense
(Hukuk) counter
(zarar) redress
countervail
fulfill
fulfil
provision
compensate
to go to meet; to welcome
counterbalance
(haber vb.) receive
to respond to, react to
to cover, pay; to be enough (for), meet (a need)
make something up
take care of
block up
counter to
welcoming
fill
dated
make up for something
confront
greet with
cover

I have to cover his loss. - Onun kaybını karşılamak zorundayım.

That's enough money to cover the expenses. - O, masrafları karşılamak için yeterli paradır.

go far
face
respond
salute
receive
encounter
take&advantage&of
karşılama
welcome

We waved flags to welcome members of our baseball team. - Biz beyzbol takımı üyelerini karşılamak için bayrakları salladık.

We received a warm welcome. - Sıcak bir karşılamayla ağırlandık.

karşılamak (giderleri)
defray
karşılama
reception

We drew lots to decide who would go first at the early morning reception desk. - Erken sabah karşılama masasında ilk kimin gideceğine karar vermek için kura çektik.

karşılama
{i} greeting

Gentlemen, allow me to say a few words in greeting. - Baylar, karşılamada birkaç söz söylemem için bana izin verin.

karşılama
{i} meeting

I went there for the purpose of meeting him. - Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.

Our company's first priority is meeting our customers' needs. - Şirketimizin ilk önceliği, müşterilerimizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.

karşılama
{i} compensation
masrafı karşılamak
defray
ancak masrafını karşılamak
break even
gereksinim karşılamak
meet a need
gereksinim karşılamak
fulfill the requirement
gereksinim karşılamak
fulfil a requirement
gereksinim karşılamak
meet a requirement
gereksinim karşılamak
address a need
gereksinim karşılamak
fulfil a need
ihtiyacı karşılamak
be adequate
karşıla
meet

Do not forget to meet me at the station. - Beni istasyonda karşılamayı unutma.

I'll meet you at the usual time. - Her zamanki saatte seni karşılayacağım.

karşılama
receiving

I was sure of receiving a good welcome. - Ben iyi bir karşılama almaktan emindim.

karşılama
return
memnuniyetle karşılamak
take kindly to
memnuniyetle karşılamak
(Kanun) welcome
karşıla
countervail
karşıla
{f} countervailing
karşıla
{f} welcoming

Where's the welcoming committee? - Karşılama komitesi nerede?

Please help me in welcoming Tom. - Lütfen Tom'u karşılamam da bana yardım et.

karşılama
{i} countervailing
karşılama
{i} welcoming

Please help me in welcoming Tom. - Lütfen Tom'u karşılamam da bana yardım et.

Where's the welcoming committee? - Karşılama komitesi nerede?

karşılama
confrontation
karşılama
salute
ihtiyaçlarını karşılamak
provide for

He has a wife and two young children to provide for. - O ihtiyaçlarını karşılamak için bir karıya ve iki küçük çocuğa sahiptir.

I'm trying my best to provide for you and your brother. - Senin ve erkek kardeşinin ihtiyaçlarını karşılamak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

karşılama
meet

I've been anxious to meet you. - Ben sizinle karşılamaya can atıyorum.

In many parts of the world, there is not enough food to meet everyone's needs. - Dünyanın pek çok yerinde, herkesin ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli yiyecek yoktur.

anlayışla karşılamak
to appreciate
masrafları karşılamak
Cover the cost
standartları karşılamak
Meet the standart(s), fulfill the standart(s)
standartı karşılamak
Meet the standart(s), fulfill the standart(s)
alkışlarla karşılamak
acclaim
cesaretle karşılamak
face up to
denk ağırlıkla karşılamak
counterbalance
denkiyle karşılamak
to reciprocate
fazlasıyla karşılamak
overcompensate
gereksinimini karşılamak
to meet sb's requirements
hoş karşılamak
welcome
hoş karşılamak
look with favor on
hoş karşılamak
to approve, to connive
hoş karşılamak
to assent to, give one's assent to
ihtiyacı karşılamak
serve the purpose
ihtiyacı karşılamak
satisfy a need
ihtiyacı karşılamak
meet a need
ihtiyacı karşılamak
answer the purpose
ihtiyacını karşılamak
provide
isteği karşılamak
supply a want
iyi karşılamak
make smb. welcome
karşıla
afford

That was all I could afford. - Bütün karşılayabildiğim buydu.

I don't think I can afford this. - Bunu karşılayabileceğimi sanmıyorum.

karşıla
defray

The government was compelled to defray the costs of the war. - Hükümet savaş maliyetleri karşılamak zorunda kaldı.

karşıla
counter
karşılama
recompense
karşılama
supply
karşılama
recuperation
karşılama
meeting, greeting, reception, welcome
karşılama
folk music played or sung when meeting a bridal procession
karşılama
welcome, greeting; accepting, receiving
kuşku ile karşılamak
with a grain of salt
masraflarını karşılamak
reimburse
masrafı karşılamak
to cover expenses
metânetle karşılamak
take it on the chin
metânetle karşılamak
square up to
samimi karşılamak
bid smb. welcome
soğuk karşılamak
to give sb a cold welcome
sıcak karşılamak
glad hand
topu karşılamak
return
zararı karşılamak
guerdon
zararını karşılamak
reimburse
ölümü cesaretle karşılamak
face death
التركية - التركية
Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek: "Herhâlde bu küçük bahçeyi kendi sebze ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştirmişlerdi."- N. Cumalı
Boksta karşı oyuncunun yumruklarını savmak
Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek: "Belgrad, Türkiye Cumhuriyeti başvekilini karşılamaya hazırlamıştır."- F. R. Atay
Önlemek, durdurmak
Dışardan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek
Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak: "Bu suçlamayı hiç üzerimize almadan karşılar ve hoş görürüz."- B. Felek. Önlemek, durdurmak
Söylenen, yapılan, bildirilen bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak
Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek
istikbal etmek
Karşılama
pezire
karşılama
Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği
karşılama
Karşılamak işi, istikbal
karşılama
Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu ya da bu oyunun müziği
الإنجليزية - التركية

تعريف karşılamak في الإنجليزية التركية القاموس.

beklentileri karşılamak
Meet the expectations
karşılamak
المفضلات