kanlı

listen to the pronunciation of kanlı
التركية - الإنجليزية
bloody

The battle was fierce and unbelievably bloody. - Savaş şiddetli ve inanılmaz şekilde kanlıydı.

Tom had a bloody nose and got blood on his shirt. - Tom'un kanlı bir burnu vardı ve kanı gömleğine sürdü.

blooded
sanguinary
gory
bloody, bloodstained; (et) rare, underdone; bloody, sanguinary, gory; bloodshot; guilty of murder, bloodguilty
(göz) bloodshot
sanguine
very rare (meat)
bloody, sanguinary
bloody, bloodstained, smeared with blood
guilty of murder, bloodguilty
vigorous, robust
underdone
murder

Nothing can stop Fadil from executing his murderous plan. - Fadıl'ın, kanlı planını uygulamasını hiçbir şey durduramaz.

guilty of murder
bloodshot
bloodier
(Tıp) sanguinolent
ensanguined
bleeding
(Biyoloji) sanguineous
hematic
kan
{i} blood

Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil. - Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.

There was blood all over the floor. - Döşemenin her tarafında kan vardı.

kanlı basur
dysentery dizanteri
kanlı basur
dysentery
kanlı bir şekilde
gorily
kanlı bıçaklı olmak
be at daggers drawn
kanlı bıçaklı olmak
1. to get into a bloody fight. 2. to be out for each other's blood
kanlı bıçaklı olmak
to be at daggers drawn (with sb)
kanlı canlı
ruddy
kanlı canlı
hale and hearty
kanlı canlı
sanguine
kanlı canlı
full of health
kanlı canlı
red-blooded
kanlı canlı
vigorous, robust
kanlı eğlence
Roman holiday
kanlı katil
ripper
kanlı katil
bloodthirsty criminal, notorious murderer
kanlı pazar (rusya)
(Tarih) bloody sunday
kanlı savaş
shooting war
kan
lineage, family
kan
blood; lineage, descent, family soy
kan
{i} gore
kan
family

Sami fooled his family. - Sami ailesini kandırdı.

That poor family lives from hand to mouth every month. - O yoksul aile her ay kıt kanaat geçiniyor.

kan
lineage
kan
descent
serin kanlı
as cool as a cucumber
kan
haemo [Brit.]
kan
strain
deli kanlı
bloody mad
serin kanlı
bloody cool
Kan
(Tıp) hema, hemato
Kan
(Tıp) hemat
Kan
(Diş Hekimliği) Haema
Kan
(Tıp) sanguis
ağır kanlı
1. slow, inactive, sluggish. 2. repulsive, unattractive
ağır kanlı
lazy, sluggish
kan
claret
kan
hema
kan
(kardeşi) swore
kan
hemo
kan
hemal
kan
hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-
kan
haemal [Brit.]
kan
hemic, hematic
kan
flesh

He is a man of flesh and blood with all his flaws. - O tüm kusurları ile birlikte etten ve kandan oluşan bir adamdır.

He's a man of flesh and blood. - O etten ve kandan oluşan bir adam.

kan
{s} haemal
kan
sangui
kan
barb
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kanlı في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Kan
Kan su Kan River T'a k'o la ma kan Sha mo
Kan
state in the central United States
kan
To know; to ken
kan
Intuition For kan-intuition to work, one must experience a creative tension stemming from single-minded concentration on the work in progress This opens the way for a higher power, kami, to enter the process
kan
head
kan
a GAP3 package for computing Kan extensions of actions of categories by Anne Heyworth (Leicester)
kan
warmed saké
kan
water (eight triagrams)
kan
The Abysmal Trigram with direction north and number 1
kan
is a Japanese unit of weight equalling one thousand momme, or 3 75 kilograms
kan
(v rt ) to desire, prefer, select (Herb , k124); cl 1 & 2
التركية - التركية
Kanı yoğun olan, demevi
Kan davasında taraf olan
Kan davasında taraf olan: "Oğlumun kanlısı Abbas kâfiri değil, oğlumun kanlısı Esme'dir."- Y. Kemal
Kan bulaşmış
İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil
Kan bulaşmış: "Kanlı eğeyi mi saklamışlardı, başka bir delil mi?"- R. H. Karay
Kan dökülmesine sebep olan: "Bu savaş çok kanlı olacak, beyler."- T. Buğra. İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil
Kan dökülmesine sebep olan
Kanı olan
Kanlanmış olan
kanlı basur
Dizanteri
kanlı bıçaklı
Birbirlerini öldürecek kadar düşman olma
kanlı canlı
Sağlıklı, sapasağlam, vücut sağlığı yüzünden belli olan
kanlı katil
Çok insan öldürmüş veya birini vahşice öldürmüş katil
kanlı nigar
Karagöz fasıllarından biri
Kan
numan
Kan
hun
Kan
(Osmanlı Dönemi) NU'MAN
Kan
dem
Kan
(Osmanlı Dönemi) TAMUR
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Kuyu. Kaynak
KÂN
(Osmanlı Dönemi) f. Bir şeyin menbaı
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Mâden ocağı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı: "Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı."- Ö. Seyfettin
kan
Maden ocağı
kan
Soy
kan
Maden ocağı veya kuyusu
kan
Maden kuyusu
kan
Ağaç mobilyanın köşe kısmı
kanlı
المفضلات