Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
Mary bir kıvırcık lahana ve kinoa salatası yaptı.
- Mary made a kale and quinoa salad.
There was a castle here many years ago.
- Yıllar önce orada bir kale vardı.
We are going on a school trip to Osaka Castle tomorrow.
- Yarın Osaka Kalesi'ne bir okul gezisine gidiyoruz.
You can still see the remains of the fortress there.
- Orada kalenin kalıntılarını hâlâ görebilirsin.
The soldiers soon overran the fortress.
- Askerler kısa sürede kaleyi istila ettiler.
Tim Howard was the goalkeeper for the United States national team in 2014.
- Tim Howard 2014 yılında Amerika Birleşik Devletleri milli takımının kalecisiydi.
Tom kicked the ball into the goal.
- Tom topu kaleye tekmeledi.
They built the walls of the fortress without using cement at all.
- Hiç çimento kullanmadan kalenin duvarlarını inşa ettiler.
He built forty-eight forts.
- O, kırk sekiz kale yaptı.
Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife.
- Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.
That village is the enemy's last stronghold.
- O köy düşmanın son kalesidir.
An Englishman's home is his castle.
- Bir İngiliz erkeğinin evi, onun kalesidir.
Tom's home looks like a castle.
- Tom'un evi bir kale gibi görünüyor.
The first time Tom brought Mary home, his mother said, This one's a keeper.
- Tom ilk kez Mary'yi eve getirdiğinde onun annesi bu bir kaleci. dedi.
The boy liked to keep his pencils sharp.
- Çocuk kalemlerini keskin tutmayı severdi.
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
... But the reality is that no amount of kale can counter ...
... I mean, I love kale. ...