kalan

listen to the pronunciation of kalan
التركية - الإنجليزية
rest

Where are the rest of the files? - Dosyaların geri kalanı nerede?

Do you want the rest of my sandwich? - Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?

residual

Now clean up any residual dust. - Şimdi kalan tozu temizleyin

over

I drank the milk that was left over from breakfast. - Kahvaltıdan kalan sütü içtim.

The existence of nation-states gave Europe a great advantage over the rest of the world. - Ulus devletlerin varlığı, dünya'nın geri kalanında Avrupa'ya büyük bir avantaj sağladı.

vestigial
remaining

You oughtn't to go out with the little boy remaining alone. - Yalnız kalan küçük çocukla dışarı çıkmamalısın.

There were few students remaining in the classroom. - Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.

balance
left behind
remanent
surviving

Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving. - Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.

The surviving refugees longed for freedom. - Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.

the remainder

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

residuary
(Matematik) difference
leftover

Those are the leftovers from lunch. - Şunlar öğle yemeğinden kalanlar.

Who ate the rest of the leftovers? - Yemek artıklarının kalanını kim yedi?

rump
residue
(Matematik) difference
remaining, residual; the remainder, residue; rest
remainder

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

arrears
residuum
the person who is left; the remainder, that which remains
balance , remainder
(Matematik) remainder
(someone, something) who/which remains, remaining
left

The fingerprints left on the weapon match the suspect's. - Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.

There is little wine left. - Kalan biraz şarap var.

from left
geri kalan
remainder

Tom spent the remainder of the night thinking about Mary. - Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.

They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean. - Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.

hayatta kalan
survivor

Mary is the only survivor of the plane crash. - Mary, uçak kazasından sonra tek hayatta kalandır.

Tom donated money to the Red Cross to help survivors of the earthquake. - Tom depremden hayatta kalanlara yardım etmek için Kızıl haça para bağışladı.

kalan süre
(Bilgisayar) time remaining
kalan süre
(Televizyon) elapsed time
kalan süre
due in
Kalan İmkan ve Kabiliyetleri Değerlendirme
(Askeri) Residual Capability Assessment
kalan borç
remaining debt
kalan borçlar
surviving debts
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme sistemi
(Askeri) residual capability assessment system
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme timi
(Askeri) residual capability assessment team
kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme; isyan bastırma kimyasal maddesi
(Askeri) residual capabilities assessment; riot control agent
kalan kök
(ağaç vb.) stub
kalan parça
ort
kalan tehdidin değerlendirilmesi
(Askeri) residual threat assessment
kalan yemek
leftover
kalan yemeklerden oluşan öğün
pickup
kalan yemeklerden oluşan öğün
pickup dinner
kâğıt üzerinde kalan
paper
kalburda kalan çerçöp
siftings
kâğıtlar dağıtıldıktan sonra kalan kartlar
talon
kal
{f} remain

How many days will you remain in London? - Londra'da ne kadar kalacaksın?

How long will you remain in London? - Londra'da ne kadar kalacaksın?

arda kalan
remaining
bitince yerleşik kalan
(Bilgisayar) terminate-and-stay-resident
eksik kalan
lacking
eksik kalan
deficient
eksik kalan
incomplete
geri kalan
residual
geri kalan
remnant
geri kalan
rest

My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there. - Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.

You can have the rest. - Geri kalanları alabilirsin.

geç kalan
lag end
geç kalan
late comer
geç kalan
latecomer
kalan miktar
(Ticaret) avail
kalanlar
remains
kolayca akılda kalan
catchy
miras kalan
inherited

Dan didn't want to be taxed on the land he inherited from his mother. - Dan annesinden miras kalan arazi üzerinde vergilendirilmek istemiyordu.

He just moved into an apartment he inherited from his parents. - Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.

miras olarak kalan
(Kanun) hereditary
sabit kalan
invariable
serbest kalan
(Çevre) breakaway
kal
devolve
kal
hover over
kal
{f} stay

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

I can't stay here forever. - Sonsuza dek burada kalamam.

kal
{f} staying

My uncle is staying in Hong Kong at present. - Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır.

I'm now staying at my uncle's. - Şu an amcamın evinde kalıyorum.

kal
{f} remaining

There were few students remaining in the classroom. - Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.

Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks. - Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.

kalanlar
rest

All of us try to be what none of us couldn't be except when some of us were what the rest of us desired. - Bazılarımız geriye kalanlarımızın arzu ettikleri şey oldukları zaman hariç, hepimiz hiçbirimizin olamadığını olmaya çalışırız.

Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks. - Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.

Sona kalan dona kalır
(Atasözü) - Early bird catches the worm.- First come, first served
arada kalan kişi
initiand
ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap
rooted in the field after harvesting the stem
geri kalan, kalan, artan
rest, rest, increasing
Manhattan'ın doğusunda kalan bölge
east side
arda kalan
residuary
arkada kalan
behindhand
ayakta kalan kimse
standee
ağızda kalan tad
tang
ağızda kalan tat
aftertaste
bardağın dibinde kalan içki
heeltap
biçilen tarlada kalan kökler
stubble
branş dışı kalan
extracurricular
devlete kalan mülk
escheat
elde kalan mal
drug in the market
elde kalan mal
drug on the market
elde kalan malların haraç mezat satışı
rummage sale
elekte kalan artıklar
siftings
ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
au pair girl
eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
panhandle
fıçıda kalan boşluk
wantage
geminin su üstünde kalan kısmı
flotage
geri kalan
remainder, remnant
geri kalan
(Hukuk) lagging
geri kalan
1. the remainder, the rest, leftovers. 2. remaining
geri kalan kısım
remainder
geride kalan
straggly
geride kalan
straggler
geride kalan
surviving
geride kalan
fallen astern
geride kalan
(Kanun) in arrears
geride kalan atlar
ruck
geride kalan girdap
(Havacılık) cast off vortex
geriye kalan
surviving
geç kalan
late

The company has hard and fast rules against lateness. - Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.

Is a punishment for latecomers being considered? - Geç kalanlar için bir ceza düşünülüyor mu?

geç kalan
unpunctual
geç kalan
behindhand
geç kalan kimse
laggard
geçici olarak kalan kimse
sojourner
geçici olarak kalan kimse
bird of passage
geçmişte kalan
bygone
grizu patlamasından sonra kalan zehirli gaz
afterdamp
gönüllü olarak maruz kalan
self-imposed
hasat sonrası kalan başakları toplamak
glean
hastanede kalan doktor
residential physician
hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
mistrial
hayatın kalan kısmı
afterlife
hep evde kalan kimse
home keeping
hep yeşil kalan bitki
evergreen
ikinci derecede kalan olaylar dizisi
underplot
ikinci kez gebe kalan kadın
(Tıp) secundigravida
kal
word, talk
kal
snub
kal
remains

He remains loyal to his principles. - O, prensiplerine sadık kalıyor.

He remains calm in the face of danger. - O, tehlike karşısında sakin kalır.

kalanlar
leavings
kalanlar
leftovers

Those are the leftovers from lunch. - Şunlar öğle yemeğinden kalanlar.

You had better throw away leftovers. - Kalanları atsan iyi olur.

kendisine miras kalan şahıs
(Kanun) heir
kesilen ağacın kalan kütüğü
stub
kocasından ünvan kalan dul kadın
dowager
maruz kalan
subject to

Man is the only animal subject to becoming an imbecile. - İnsan embesil olmaya maruz kalan tek hayvandır.

mineralin ısıtılmasından geriye kalan kül
calx
minimum kalan basınç
(Otomotiv) minimum residual pressure
miras kalan kimse
(Kanun) legatee
miras kalan mimse
legatee
miras kalan varlık
hereditament
miras kalan şey
remainder
miras olarak kalan
inheritable
mirasla kalan
heritable
olduğu gibi kalan
stationary
satılmayıp elde kalan kitap
remainder
sağ kalan
surviving

Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving. - Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.

seyirci kalan
bystander
sona kalan
straggler
sona kalan dona kalır
(Atasözü) A slowpoke gets left out in the cold./Slothful people lose out
sürüncemede kalan
long-standing
sürüncemede kalan işler
leeway
ucuz pansiyonda kalan kimse
dosser
vasiyetin paylaşımından sonra kalan parça
residue
yarım kalan cinsel ilişki
onanism
yağın eritilmesinden sonra kalan kıkırdak
scraps
yetersiz kalan ifade
understatemant
çocuğa bakarak aile yanında kalan kız
au pair girl
ömür boyu görevde kalan
perpetual
الإنجليزية - الإنجليزية
The sea otter
kal
Era
kal
Strife
الإنجليزية - التركية

تعريف kalan في الإنجليزية التركية القاموس.

KAL
(Askeri) kritik unsurlar listesi (key assets list)
kalan
المفضلات