kalınlaştırıcı

listen to the pronunciation of kalınlaştırıcı
التركية - الإنجليزية
thickener
Any substance added to something in order to thicken it; a thickening agent
Device for removing water from a pulp suspension The fibers are collected on the surface of a perforated cylinder
A separation operation that exploits density differences to partially remove a liquid from a liquid-solid mixture
A substance added to a liquid to increase its viscosity
{i} substance that causes thickening; something that thickens
A thickener is a substance that is added to a liquid in order to make it stiffer and more solid. cornstarch, used as a thickener How much thickener is used?. thick·en·ing a substance used to thicken a liquid
any material used to thicken; "starch is used in cooking as a thickening"
The equipment in which flocculation is carried out
kalın
thick

I cannot finish reading this thick book in a week. - Ben bir hafta içinde bu kalın kitabı okumayı bitiremem.

The ice is two inches thick. - Buz iki inç kalınlığında.

kalın
coarse
kalın
dense

Tom can't believe how dense Mary is. - Tom, Mary'nin ne kadar kalın kafalı olduğuna inanamıyor.

kalın
thicker

The Earth is thicker around the equator. - Dünya ekvator çevresinde daha kalındır.

Blood is thicker than water. - Kan sudan daha kalın.

kalın
(Muzik) low
kalın
(Dilbilim) back

If you shave your hair, it will grow back thicker. - Saçını tıraş edersen, tekrar daha kalın uzayacaktır.

kalın
deep
kalın
rich
kalın
gross
kalın
(Mekanik) course
kalın
(Bilgisayar) bold on
kalın
leathery
kalın
stout
kalın
fat

My fingers are too fat to fit into these gloves. - Parmaklarım bu eldivenlere sığmayacak kadar kalın.

kalın
boldface , thick , bold
kalın
thick; stout, coarse; dense; (ses) deep; rich
kalın
grave
kalın
back (vowel)
kalın
slang rich, wealthy, in the money, well-off, well-fixed
kalın
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

kalın
blubber
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) MÜKSİF
kalın
Uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan, ince karşıtı
kalın
Enli ve gür
kalın
Etli, dolgun
kalın
Pes
kalın
Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık
kalın
Gelin olacak kıza erkeğin verdiği para ya da armağan
kalın
Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık: "Babam senden çok mu istedi kalını?"- Halk türküsü
kalın
Yoğun, akıcılığı az olan
kalın
Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan, ince karşıtı: "Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü."- H. R. Gürpınar
kalın
Kars yöresine özgü, tandırda pişirilen bir tür pide
kalın
Etli, dolgun: "Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde..."- M. Ş. Esendal
kalın
Eski Türkler'de kız kaçıran boy'un, cezadan kurtulmak için kız tarafına verdiği mal
kalın
Enli ve gür: "Sermet iri siyah gözlerini kalın kaşlarıyla beraber kaldırdı."- Ö. Seyfettin
kalın
Düzlem biçimindeki şeylerde, iki yüz arasındaki uzaklık kendi cinsindekilere göre çok olan
kalın
Pes (ses): "Aileyi geçindiren babaya bu kalın sesli, kalın kaşlı, yumuşak bakışlı adama saygı ile, biraz da korku ile bağlanmışızdır."- H. Taner
kalın
Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü