kızdırmak

listen to the pronunciation of kızdırmak
التركية - الإنجليزية
{f} annoy

Facebook always finds a way to annoy promoters. - Facebook her zaman promotörleri kızdırmak için bir yol bulur.

She is doing that only to annoy him. - O onu sadece onu kızdırmak için yapıyor.

{f} anger

I don't wish to anger you. - Seni kızdırmak istemiyorum.

{f} tease

She wanted to tease Tom. - O, Tom'u kızdırmak istedi.

irritate

Tom purposely wore his shirt inside out just to irritate Mary. - Tom sadece Mary'yi kızdırmak için gömleğini kasıtlı olarak ters giydi.

Tom's constant arguing irritates some of his classmates. However, most of the class has just learned to ignore him. - Tom'un sürekli tartışması onun sınıf arkadaşlarından bazılarını kızdırmaktadır. Fakat, sınıfın çoğu onu görmezden gelmeyi henüz öğrendi.

exasperate
nettle
enrage
exacerbate
to anger, to annoy, to irritate, to rile, to peeve, to put sb's back up, to rub sb up the wrong way; to superheat
put out
burn
incense
bait
chafe
rile
get across
huff
put about
provoke
infuriate
badger

He wouldn't stop badgering me. - O beni kızdırmaktan vazgeçmedi.

peeve
heat up
gall
overheat
inflame
heat
aggravate
bug
(yaramazlıkla) play to
offend
warm up
give affront to
get under one's skin
hassle
get one's back up
superheat
try
get one's goat
rub up the wrong way
displease
get on sb's back
{f} rouse
aggreviate
(Fiili Deyim ) make angry
{f} antagonize

I don't want to antagonize her. - Onu kızdırmak istemiyorum.

torment
razz
put smb.'s nose out of joint
tempt
rough the wrong way
get in one's hair
ruffle smb.'s temper
impassion
steam up
{f} vex
put smb. out of temper
gravel
kız
girl

He married a Canadian girl. - O, Kanadalı bir kızla evlendi.

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

kızdırmak, gıcık etmek
annoy, irritate
kız
{i} bird

He looks like the yellow angry bird. - O sarı kızgın kuş gibi görünüyor.

This little girl let the birds escape. - Bu küçük kız kuşların kaçmasına izin verdi.

kız
daughter

His daughter is eager to go with him anywhere. - Kızı onunla her yere gitmeye hevesli.

A good daughter will make a good wife. - İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.

kızdırma
{i} annoyance
kız
judy

That girl whose hair is long is Judy. - Saçı uzun olan kız Judy.

That girl who has long hair is Judy. - Uzun saçlı o kız Judy'dir.

kız
skirt

Do those girls wear white skirts? - O kızlar beyaz etek mi giyiyor?

The girls wore grass skirts and had flowers around their necks. - Kızlar çim etekler giyiyordu ve boyunlarında çiçekler vardı.

kız
queen

There was once upon a time an old Queen whose husband had been dead for many years, and she had a beautiful daughter. - Biz zamanlar kocası yıllar önce ölmüş olan yaşlı bir kraliçe vardı ve onun da güzel bir kızı vardı.

I've got a queen of hearts. - Benim bir kupa kızım var.

kızdırma
heating
kız
resent

Tom resented the fact that Mary got the promotion instead of him. - Tom onun yerine Mary'nin terfi alması gerçeğine kızdı.

I resent the way he treated me. - Onun bana davranma şekline kızıyorum.

kız
lass
kız
bridle up
kız
wench
kız
picture card
kız
virgin

That girl who's wearing a scarf is a virgin. - Bir eşarp takan o kız bakire.

In the Torah Lot offers his virgin daughter's to be gang raped. - Tevrat'ta Lut, bakire kızını toplu tecavüze uğraması için sunuyor.

kız
bridle at
kız
puss
kızdırma
infuriation
kızdırma
enragement
kızdırma
provocation
kızdırma
{i} enraging
kız
gırl

He married a Canadian girl. - O, Kanadalı bir kızla evlendi.

His girlfriend is Japanese. - Onun kız arkadaşı Japon.

kız
country girl
kız
girl's
kızdırma
{i} aggravation
kızdırma
exasperating
kafasını kızdırmak
to make angry, to drive sb mad
kafasını kızdırmak
to make (someone's) blood boil
kız
chick

I saw a video of a man who can fry chicken without using tongs. - Maşa kullanmadan tavuk kızartabilen bir adamın videosunu izledim.

Tom loves fried chicken. - Tom, kızarmış tavuk seviyor.

kız
female

The female student that sat in front of the teacher is from Germany. - Öğretmenin önünde oturan kız öğrenci Almanyalıdır.

That teacher tends to be partial to female students. - Şu öğretmen kız öğrencilere düşkün olma eğilimindedir.

kız
(iskambil) queen
kız
Miss

The mother missed her daughter who was away at college. - Anne üniversitedeki kızını özledi.

I miss my little sister. - Küçük kız kardeşimi özlüyorum.

kız
maid

Mary went back to using her maiden name. - Mary tekrar kızlık adını kullanmaya başladı.

The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. - Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.

kız
maiden

What's your mother's maiden name? - Annenin kızlık soyadı nedir?

What's your wife's maiden name? - Karınızın kızlık soyadı nedir?

kız
virgin, maiden
kız
lassie
kız
chicken

I like roast chicken. - Fırında kızartılmış tavuğu severim.

Tom loves fried chicken. - Tom, kızarmış tavuk seviyor.

kız
babe
kız
playing cards queen
kız
bunny

Tom gave his daughter a stuffed bunny. - Tom kızına bir doldurulmuş tavşan verdi.

Mary wore bunny slippers. - Mary kız terlikleri giydi.

kız
gal
kız
girl; daughter, girl; queen; virgin, maiden
kız
jenny
kız
colleen
kız
sheila
kız
jill

Jill is the only girl in our club. - Jill Kulübümüzde tek kız.

kız
demoiselle
kızdırma
making hot
kızdırma
angering, making (someone) angry
kızdırma
prov. fever
kızdırma
aggro
kızdırma
making (something) red-hot
kızdırma
making angry
kızdırma
baiting
kızdırma
superheating
çok kızdırmak
over excite
التركية - التركية
Isıtmak
Kızmasına sebep olmak, kızmasını sağlamak
Isıtmak. Öfkelenmesine sebep olmak, öfkelendirmek, sinirlendirmek: "Onları kızdıracak bir kötülük mü yaptın?"- H. R. Gürpınar
Öfkelenmesine sebep olmak, öfkelendirmek, sinirlendirmek
(Osmanlı Dönemi) SECR
Kız
bint
kız
Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından seslenilirken kullanılır
kız
Dişi
kız
Dişi çocuk
kız
Dişi cinsten birine daha yaşlı biri tarafından kullanılan bir seslenme sözü: "Sesleri işitiyor musun, kızım?"- F. R. Atay. İskambil kâğıtlarında kız resimli kâğıt
kız
İskambil kâğıtlarında kız resimli kâğıt
kız
Dişi çocuk: "Düşüncesi bu noktaya gelince birdenbire Azize'nin küçük kızını hatırladı."- H. E. Adıvar
kız
Cinsel ilişkide bulunmamış dişi, kız oğlan kız, erden, bakire: "Bulursam namuslu bir kızla evleneceğim."- B. R. Eyuboğlu
kız
Cinsel ilişkide bulunmamış dişi, kız oğlan kız, erden, bakire
kızdırma
Yüksek vücut ısısı, ateş
kızdırma
Üzüm çubuklarını köklendirmek için yere gömme, daldırma
kızdırma
Yüksek vücut ısısı, ateş. Üzüm çubuklarını köklendirmek için yere gömme, daldırma
kızdırma
Kızdırmak işi
kızdırmak
المفضلات