We succeeded in breaking the door open after trying for half an hour.
- Yarım saat boyunca denedikten sonra kapıyı kırarak açmayı başardık.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
Laura Ingalls grew up on the prairie.
- Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
- Kırsalda altı koyun vardı.
I feel like dancing in the fields.
- Canım kırlarda dans etmek istiyor.
They lived in the countryside during the war.
- Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
The countryside is beautiful in the spring.
- Kırsal İlkbaharda güzeldir.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
- Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
By whom was this window broken?
- Bu pencere kim tarafından kırıldı?
Tom fell and broke his arm.
- Tom düştü ve kolunu kırdı.
I broke my wrist when I fell on it.
- Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
I like studying wild flowers.
- Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
These wild flowers give off a nice smell.
- Bu kır çiçeklerinden hoş bir koku yayılıyor.
We spent a quiet day in the country.
- Biz kırda sessiz bir gün geçirdik.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
I saw the girls pick the wild flowers.
- Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
- Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
- Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Every summer I go to the countryside.
- Her yaz kırsala giderim.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
- Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
This window has been broken for a month.
- Bu pencere bir aydır kırıktır.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
But love can break your heart.
- Ama aşk kalbinizi kırabilir.
She breaks a dish every time she washes dishes.
- O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
I had no difficulty breaking the lock.
- Kilidi kırmakta zorlanmadım.
The boy admitted breaking the window.
- Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
- Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
- Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
- Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
Gray squirrels bury nuts, but red squirrels don't.
- Gri sincaplar fıstık gömer, ancak kırmızı sincaplar gömmez.
The bamboo bent but did not break.
- Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
- Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.