Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?
Fadil died of skull fractures.
- Fadıl kafatası kırıkları nedeniyle öldü.
She is responsible for this broken window.
- Bu kırık pencereden o sorumludur.
He got a broken jaw and lost some teeth.
- Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
He tried to put the fragments of a broken vase together.
- O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.
I want to find my old cracked mirror.
- Eski kırık aynamı bulmak istiyorum.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
Tom was disillusioned.
- Tom hayal kırıklığına uğradı.
We were disillusioned with the result.
- Sonuçtan dolayı hayal kırıklığına uğradık.
She failed the examination and I was greatly disappointed.
- O, sınavda başarısız oldu ve ben büyük hayal kırıklığına uğradım.
My mother was disappointed by my failure.
- Hatamdan dolayı annem hayal kırıklığına uğradı.
A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
- Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
No, I'm not mad at you, I'm just disappointed.
- Hayır, sana kızgın değilim, sadece hayal kırıklığına uğradım.
I had some bad breaks.
- Bazı kötü kırıklarım vardı.
X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
I want to find my old cracked mirror.
- Eski kırık aynamı bulmak istiyorum.
Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory.
- Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.
Tom tried to put the broken pieces back together.
- Tom kırık parçaları tekrar birleştirmeye çalıştı.
He stuck the broken pieces together.
- O, kırık parçaları birlikte yapıştırdı.
Why do you have a fractured bone?
- Neden bir kırık kemiğin var?