My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
He is sailing a little boat on the water.
- O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.
My room is very small.
- Benim odam çok küçük.
Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
- Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
I don't have the slightest idea.
- En küçük bir fikrim yok.
I get depressed by the slightest things.
- En küçük şeylerden depresyona girerim.
I have three young kids.
- Üç küçük çocuğum var.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
According to the CRC, all people under 18 are considered to be children.
- ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.
The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.
- Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
- Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
Mary's baby is less than a month old.
- Mary'nin bebeği bir aydan daha küçük.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geldi.
Our world is only a tiny part of the universe.
- Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
I'd like to take a small trip this weekend.
- Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.
My dear little cat disappeared a week ago.
- Sevgili küçük kedim bir hafta önce kayboldu.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
I was given a minor share of my father's wealth.
- Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
The god of the Old Testament is a blood-thirsty tyrant — petty and vengeful.
- Eski Ahit tanrısı kana susamış, küçük ve intikamcı bir zorbadır.
He's just a petty hooligan, but if he had just a little more initiative, he could be a major criminal leader.
- O sadece küçük bir holigan ama sadece onun biraz daha inisiyatifi olsa, o büyük bir suç lideri olabilir.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
Have you got smaller size?
- Daha küçük ölçün var mı?
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Her toy was broken by her little sister.
- Onun oyuncağı onun küçük kızkardeşi tarafından kırıldı.
She got me a tiny toy.
- O, bana küçük bir oyuncak aldı.
I'm fine. It's just a little cut.
- Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.